Mutfak yoktu. Bir türlü bulamıyordum. Dönüp dolaşıp yine geçtiğim yerlerden geçiyordum.

Sıyırmak üzereydim geri de dönemiyordum.

Çünkü kaybolmuştum...

"Çok açım... Dayanamıyorum... Şuracığa öleceğim şimdi."
Diye sayıklayarak ağlarken bir ses duymuştum.

Hırlama sesi.

"Ankara?"
Sesin geldiği tarafa başımı çevirdiğim de Jeongguk'un siyah panterini görerek umutla gözlerimi kısmıştım. O burada olduğuna göre yatak odasından çok uzaklaşmış olamazdım.

Yani.

Belki.

"Seni gördüğüme o kadar çok sevindim ki!"
Diye şakırken oturduğum yerden kalkmış ve bana doğru asil bir şekil de yürüyen pantere yaklaşmıştım. Ortada buluştuğumuz an başını bacağıma sürtmüş ve hırlamıştı.

Beni tanımıştı.

Bu hareketi içimi yumuşacık etmişti.

Başını okşayarak gülümsemiş ve "Beni Jeongguk'un yanına götürür müsün?" diye sormuştum. O kadar çok kapı ve oda vardı ki gerçekten nerede olduğumu bilmiyordum. Jeongguk ve Jimin'i ölmeden önce bulursam karnımı doyurabilirdim belki.

Neyse ki Ankara'da beni anlıyormuş gibi az önce geldiğim koridora ilerlemişti. Açlıktan bacaklarım titrese bile takip etmiştim. Eninde sonunda Jeongguk'un yanına gideceğini düşünüyordum.

Birkaç kapıdan ve koridordan daha geçtikten sonra Ankara'nın girdiği yer gözlerimi irice açmama, heyecanla tepinmeme neden olmuştu.

"Ankara sen bir tanesin!"
Derken tamamen içeri girmiş ve ölmeden mutfağı bulmanın sevincini küçük bir dans ile kutlamıştım. O kadar açtım ki dansımı bitirir bitirmez dolabın önüne ışınlanmıştım.

Pekala!

Bir şeyler pişirerek karnımı doyurmalıydım!

Evet!

Bunu başarabilirdim!

....

Jimin...

Jeongguk nasıl bir yaratıktı asla çözemiyordum.

Gündelik vakitlerde serseri ve umursamaz biri gibi görünürken, uyku onu çok başka bir şeye dönüştürüyordu. İlk defa onu uyurken gördüğüm içindi belki de. Gülerken çok fazla değiştiğine şahit olmuştum. Fakat şimdi görüyordum ki uyurken de fazlasıyla sevimli oluyordu.

Aslına bakarsanız durup dururken onu izlemek istememiştim. Sadece uyanır uyanmaz onun yüzüyle karşılaşmıştım ve insan ister istemez merak ediyordu.

Üstelik onunla ilgili fark ettiğim şeylerden biri de oldukça ilginçti. Jeongguk neden yaptığını bilmediğim bir şeyi yapıyordu. Gece boyunca neredeyse üç defa uyanmış ve her seferin de elini kalbime koymuştu. Sadece benim değil, Taehyung'un kalbine de.

Huzursuz bir uyku çektiğimden değil, çok hafif uyuduğumdan bunu yaptığı her sefer uyanmış ve ona belli etmemiştim. İlk başta bize zarar verip vermeyeceğini düşünmüştüm. Elini kalbimize koyduktan sonra kaldırarak burnumuzun üzerine tutması korkumu arttırmıştı.

Gerçekten bunu neden yaptığını ilk başta anlayamamıştım. Fakat ikinci seferden sonra bazı taşlar yerine oturmuştu.

Jeongguk sık sık nefes alıp almadığımızı, yaşayıp yaşamadığımızı kontrol ediyordu.
Neden bunu yapmaya ihtiyaç duyduğunu kesinlikle anlayabilmiş değildim. Belki de çok paranoyak biriydi ve yatağında ölü insan istemiyordu.

Purple Planet (VMİNKOOK)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin