30. Elpida ve Pepel

En başından başla
                                    

İlk gelişinde, nedense aklında çok katlı büyük bir hastane bulmak vardı. Ozan'ın o katlardan birinde, bir koridorda ya da doktorların sohbet edip dinlendiği bir odada olacağını düşlemişti. Hayallerinde mutlak sessizlik ve ışıklı bir hastane vardı.

Oysa burası bin hektarlık bir tarla gibiydi. Her yanda başka bir sebze yetişiyordu. Sebzeler ve çiftçiler birbirine girmişti, onların arasında yolu bulmakta zorlandı Bahar. Kadın Doğum Polikliniğinde miydi Ozan? Tarlalar arasında yürürken sağ ve soluna dikkat kesildi. Sabahları buradan yürüyerek geçiyor muydu Ozan da? Şuradaki simitçiyi görüyor muydu? Şu büfeden bir şeyler alıyor olabilir miydi? Uzakta gördüğü kantin tabelası dikkatini çekmişti? Orada bir kahve içiyor olabilir miydi ara sıra?

Uçuk pembe boyası yer yer dökülmüş binaların arasına karışırken bazı ağaçların kuru dallarında yeşillenmek isteyen tomurcuklar gördü. "Aman ha!" dedi içinden. "Kanmayın bu sıcaklara. Meyvesiz kalırsınız. N'olur biraz daha bekleyin." Oysa sıcak olduğu da yoktu. Güneş sadece geçen pazar günü yüzünü göstermişti. Onda da odasından hiç çıkmamış, kuşlar güneşle tanışsın diye penceresini açmıştı. Yoksa geceleri pek soğuktu. Yorganına sarılmaktan vazgeçemiyordu.

Dün telefonundaki haritalara göre hareket edince yanlış yola sapıp koca tarlanın etrafında gezmişti. Bu kez hata yapmamak için yolu ikiye ayıran tabelanın başında durdu. Onlarca ihtisas alanı içinde kadın doğumu gördüğünde başını sağa çevirdi. Bu yoldan mı yürüyordu Ozan? İki yanı ağaçlı yola girdiğinde gözü insanları görmedi. Sanki her an bir yerden başını çıkaracaktı Ozan. "Nazike seni bekliyordum," diyecekti. "Nerede kaldın bunca zaman?" Ayakları hızlandı. Pembe binaları ardında bırakırken "Ozan," dedi içinden. "Ne kadar veran bu binalar. Sanki üstünüze yıkılacakmış gibi duruyor."

"Neden olmasın," derdi Ozan. "Biz de korkuyoruz bazen ama şimdi bunlardan konuşmayalım. O kadar geç kaldın ki..." Saçmalaması ne dediğini bilmemesindendi işte. Ozan'ı görse ne diyecekti ki?

"Bekliyor muydun beni?" dedi sonunda. Cevabı duyamayıp acil servisin kapısında buldu kendisini.

Saate baktı. 16.48. Hamile bir kadın su içiyordu yanı başında. Sedyeyle birini içeri taşıdılar canhıraş. Eee şimdi ne olacaktı? Dün bu binanın öte tarafında bir bank bulup öylece oturmuştu. Oturmuş ve sonra da geri dönmüştü. Peki şimdi ne olacaktı?

Sanki hasta yakını gibi sedyenin peşine takıldı. Öyle kalabalıktı ki içerisi. Şaşırdı. Uzun bir süre servisin ortasında bir kolon gibi dikildi. Oranın demirbaşını andırıyordu. Ara sıra insanlar omuzuna ya da koluna dokunarak geçiyordu yanından. Şöyle bir bakıyordu insanlara. Acaba dertleri neydi? Sapasağlam duruyordu kimisi, var mıydı bir ağrıları, acıları? Sadece mutsuz insanları çizen bir ressam için ne güzel bir ilham kaynağıydı bu yer. Bu oda. Buradaki tüm insanlar. Onların içinde mutsuzluklarına ne kadar yabancı ve aynı zamanda ne kadar aşinaydı. Biri şiddetle sırtına çarptı. Sedye taşıyan bir görevliydi. "Bayan burada durmayın," dedi bir parça öfkeyle. Bahar kenara çekildi.

Sol tarafında "Triyaj" yazan bankolar gördü. Nedensizce yürüdü oraya. Sıra bekleyen insanların arasına karıştı. "Buyurun," diyen gözlüklü kadın yüzüne bile bakmıyordu. "Şey," dedi önce. Devamı gelmeyince başını kaldırdı kadın. Bir şey demedi de azarlar gibi baktı. O zaman cam bankoya eğildi Bahar. "Ben bir doktora bakmıştım."

"Burası acil hanımefendi, poliklinik girişi değil," dedi kadın. Hemen sonrasında da Bahar'ın arkasında bekleyen her kimse ona çevirdi yüzünü. Bahar eğildiği camekandan yüzünü çekti ama bir adım geri atmadı. Kulağı duyduğuna ikna olmamış gibi "Doktor Ozan İskeçeli burada mı?" derken yeniden eğilmişti. Kendi ağzından çıkanı işiten, içinde bir yer çiçek açtı. Gözünün içine baktı kadının. Ve bakışı karşılık buldu.

Uyumadan Önce Tuttuğum DilekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin