"Bu Cormac McLaggen, belki tanışıyorsunuzdur? Hayır mı? Pekala." Diğer yedinci sınıf öğrencisine geçti. "Ve bu da Marcus Belby, bilmiyorum acaba-" Belby'nin gülümseme şeklini görünce Slughorn onu tanıtmaya devam etmedi. "Bu küçük hanım da sizi tanıdığını anlatıyordu şimdi bana." diye en son Ginny'i takdim etti. Harry ve Neville kafalarını salladı.

Böylece uzun bir yemek başlamış oldu. Blaise'in annesinin yedi evlilik geçirmesinden Ginny'nin harikulade bir Yarasa-Umacı Büyüsü yaparken yakalanıp buraya gelmesine kadar her şey anlatılmıştı. En çok konuşulan konu tabii ki de yaklaşık üç ay önce bakanlıkta olanlardı. Slughorn, Harry ile beraber Ginny ve Neville'ın da orada olmasıyla çok ilgilenmişti ama Ginny, Slughorn'dan hoşlanmadığı için detaylara girmeden anlatmıştı. Böylece Slughorn da tatmin olmamış, bozulmuştu.

Yemek bittiğinde ve hava kararmaya başladığında dağıldılar. Harry, Ginny ve Neville ile beraber Blaise'in arkasından ilerliyordu. Neville ve Ginny'nin konuşmalarını dinlemedi, düşündü. Bir şekilde Slytherin kompartımanına girmesi ve konuştuklarını dinlemesi gerekiyordu. Draco hakkında düşündüğü her şeyi doğrulayabilir ya da yalanyalabilirdi. Zabini'nin kendisine selam veremeyecek kadar engel olan şeyi öğrenmeliydi.

Kendi kompartımanlarına geldiğinde hızla içeri girdi ve çantasının içinden Görünmezlik Pelerini'ni aldı. "Hemen gelmeye çalışacağım." Göz hizasından Blaise'ı kaçırmamalıydı. Üzerine pelerini geçirdi.

Koridorlar sadece Slytherin kaynamaya başladığında nefesini tuttu. Harry, Blaise'e temas etmeden ne kadar yaklaşabilirse yaklaşmıştı. O kapıyı açtığında arkasından içeri süzülmeyi planlamıştı ama yapamadı. Blaise tam arkasından kapıyı kapatacak iken ayağını koydu. "Ne oldu buna?" dedi Blaise, kapıyı Harry'nin ayağına bilmeden çarparken.

Harry kapıyı tutup şiddetle açıp içeri girdiğinde Blaise, Goyle'un üzerine düştü. Hemen aralarında bir tartışma başlarken aceleyle kalkan Goyle'un yerine basarak yukarı, valizlerin bulunduğu yere tırmandı. Bu sırada üzerinde bir bakış hissetse de onu görmeleri imkansızdı, yerine iyice yerleşti.

"Ee, Blaise," dedi Draco. Onun sesini duyunca heyecanlanmasına küfretti Harry. "Slughorn ne istiyormuş?"

"Bütün istediği iyi bağlantıları olan insanlara yaranmak. Pek fazla bulamamış ya, o başka." Blaise üstünü silkeleyip oturdu. Goyle da sinirlendiği için kompartımandan çıkıp gitmişti. "Başka kimleri çağırmış?" diye devam etti Draco.

"McLaggen." Yalandan öğürmelerine Draco sırıttı. "Tamam, bu normal. Başka?"

"Ravenclaw'dan Belby-"

"Yok canım, o gıcık mı?!" diye cırladı Pansy. "Gerizekalı o çocuk, ben daha Ravenclawımdır." Pansy'i takmadan lafına devam etti. "Longbottom, Weasellette ve-" Blaise kaşlarını kaldırıp indirdi. "Potter."

"Longbottom'ı mı davet etmiş?" Blaise kafasını salladı. "Orada olduğuna göre çağırmış olması lazım değil mi, Dray?"

Draco cevap vermedi. Kendi kendine söylendi, "Potter, Kıymetli Potter elbette çağırılacaktı. Hiç şaşırmadım."

"Şimdi böyle konuşuyorsun ama Hogwarts'a adım attığımız an yine 'Potter, Potter' diye tutturmayacaksın değil mi?" dedi Pansy. "Şakanın sırası değil Pansy. Tutturan biri varsa da ben değilim. Kuzenimi hatırlatmam mı gerekiyor?" Pansy, Draco'ya cevap veremedi.

"Slughorn'un beni çağırmamasına çok kırıldım açıkçası. Hogwarts'ın en harcanan insanıyım gerçekten." diye konuyu dağıtmaya çalıştı Theo. Blaise parmaklarıyla Draco ile ikisini işaret etti. "Davet falan beklemeyin derim. Slughorn bana ikinizi de sordu. Babalarınızın yakalanmış olmasına üzgün gibiydi, belki de sizi almak için derslerinizin iyi olmasını bahane eder."

Violet BlackHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin