Bölüm 34, Okumun Laneti Tüm Kehanetlerin Üzerine

En başından başla
                                    

Taş ben onu tutamadan parmaklarımın arasından kaydı, gürültüyle suya düşerken zihnimin içi bana ait olmayan anılarla doldu.

Öfkeliydim, o kadar öfkeliydim ki oklarımdan birini alıp kahinin gırtlağına saplamamak için kendimle savaşmam gerekmişti.

Bedenim hala titrerken karşımda sakin bir tavırla oturmaya devam eden kahine baktım. Rae'nin tapınağındaydık ve lanet olası cadı can sıkıcı sözleri bilmiş bir tavırla dudaklarından dökülürken bir an bile tereddüt etmemişti.

Tapınağa girdiğim anda kafasını defne yaprakları tüten kasede kaldırmış, gözlerimin içine birkaç saniyeliğine bakmış ve "Sana verecek bir kehanetim yok ayın kızı," demişti. "Bunu sana daha önce de söylemiştim."

Aman ne hoş. Bana güzellikle verecek bir kehaneti yoksa zorla alacağım bir kehaneti olabilirdi. Bu düşünce beni bacağıma bir kayış yardımıyla tutturduğum hançerime uzanmaya itti. Hançeri alıp kahin kadının gırtlağına dayadığımda bile sakinliğini korumaya devam etti. "Bana yaşanacakları nasıl değiştireceğimi söyle," diye tısladığımda gözlerimiz yeniden birleşti.

Kahin güldü, gülüşü mavi gözlerinin içine ulaşırken aslında onun ne kadar genç olduğunu fark ettim. Rae'nin rahibelerinden biri ve yetenekli sayılabilecek bir kahindi. Ama yine de bana istediğimi vermemeye yemin etmişti. "Senin de bildiğin gibi tanrıça, bunu yapamam."

Hançeri gırtlağına biraz daha bastırdım, bir damla kan teninden sızarak boynundan aşağı süzüldü. "Yapabilirsin."

Kahin boynundan akan kana rağmen hiçbir şey söylemeden sadece yüzüme baktı ve baktı. Saatlerce hatta günlerce buna devam edebileceğini hissediyordum.

Aramızdaki savaşın kaybedeni ben oldum. Hançerimi ondan uzaklaştırdım ve tapınaktan çıktım. Çok bilmiş ikizimin emrindeki kahinler bana yasaklıydı, içlerinden birinin bile bana geleceğimi söylememesi için Rae kadınların hepsini tembihlemişti.

Oklarımdan birini çok sevdiğim kıçına soktuğumda belki de bu fikrini değiştirirdi, kim bilir.

Tapınaktan çıktığımda Karr yaslandığı sütundan ayrılarak meraklı gözlerle bana baktı. Bir gölge gibi beni takip etmesi bazen gerçekten de sinirimi bozuyordu. "Tara."

Ona cevap vermeden tuniğimi sıyırıp hançeri az önce aldığım yere geri koyarken dikkatli bakışları bacağıma çevrildi, boğazını temizleyerek kırmızı gözlerini yeniden benimkilere çevirdi. "İstediğini alamamış gibisin," derken gülümsedi. "Huysuzluğun yine üzerinde."

Gözlerimi devirdim. "Kes sesini Karr," dedikten sonra yanından yürüyüp geçmeye çalıştım ama o sıcak elleriyle kolumu tutup bana engel oldu. "Ne yapıyorsun?" Beni nasıl yumuşatacağını iyi biliyordu ve ben bundan kesinlikle nefret ediyordum.

"Kendi kendini yok etmene engel olmaya çalışıyorum." Kızıl gözleri yumuşadı, dudaklarını birbirine sıkıca bastırırken suratımı inceledi. "Ve seni özledim."

Kolumu ondan kurtararak birkaç adım geriledim. "Şu anda bunun sırası değil." Kesinlikle şu anda bunun sırası değildi. Bu lanet şehirde Rae'nin sözünden çıkıp bana istediğimi söyleyebilecek bir kahinden başka ihtiyacım olan hiçbir şey yoktu. Şu anda Karr'la çılgın bir sevişmenin ortasına sürüklenmek dikkatimi dağıtmaktan başka hiçbir işe yaramazdı.

Özellikle sonuncusunun aklımı başımdan ne kadar aldığını düşünecek olursam bu pek de iyi bir fikir sayılmazdı.

Karr yüzünü Apollon'un tapınağına doğru verdi, iki tanrının yan yana yerleştirilmiş tapınaklarına bakarken suratındaki eğlenen ifadeyi korumakta güçlük çektiği her halinden belliydi. "Delphi'de ne oldu Tara?"

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin