нежно любимый.

En başından başla
                                    

Yormuyorsunuz kendinizi çok değil mi? İyi bir şekilde besleniyorsunuz buşkanın bana nasihat ettiği gibi. Besinlerinizi asla atlamamalısınız, sebze ve meyvelerinizi düzenli olarak tüketmelisiniz. Ayrıca arada bir rulada yemelisiniz sizi mutlu etmesi için. Biliyorum, Türkiye'de rulada bulmak zor ama canınız isterse sizin için bahçeye bırakabilirim. Gelip oradan alabilirsiniz ne dersiniz?

Hatta belki birlikte oturur yeriz? Fazla büyük isteklerde bulunuyorum, biliyorum.

Özür dilerim.

Üvey annemin dediği gibi bazen sınırlarımı bilmiyorum, çoğu insanda olması gereken kelime filtresi bende yok. Düşünmeden konuşuyorum hatta yaşıyorum ve bu her daim yüzüme vurulan bir gerçek olarak beni takip ediyor.

"Nerede, ne yapman gerektiğini bilecek yaştasın sen artık Anya." Üvey annemin sesiyle kulaklarıma doluyor bu cümle.

Minnetsiz bir insan olmak istemiyorum ama bazen masallardaki üvey anneler gibi davranıyor bana. Halbuki İdiz için hiçbir zaman böyle değil. Ona dudakları yukarı kıvrılarak gülümsüyor, sarılıyor, hediyeler alıyor. Bakışları bana geldiğindeyse o dudaklar aşağıya doğru düşüyor. Tıpkı buşkanın öğrettiği gibi mutsuz oluyor galiba.

Halbuki ben sadece o ailenin bir parçası olmak istemiştim çan çiçekleri.

Hatta sizi o güne götüreyim ne dersiniz?

Bundan birkaç yıl öncesiydi.

Üvey annemi, babamın asistanı olduğu için birkaç kez görmüştüm ama hiçbir zaman konuşma fırsatımız olmamıştı. O babamın hızlı iş temposuyla onun gibi yoğundu. Beni gördüğü anlık durumlarda sadece başını sallamıştı. Baş sallamak ne demekti hiçbir fikrim yoktu o zamanlar. Buşka bunun selamlama olduğunu ve insanların konuşmadan yapabileceğini söylemişti ona sorduğumda. Merhaba demekmiş aslında, bunu ilk öğrendiğimde gördüğüm her insanakafamı sallamıştım ben. Merhaba demek istemiştim insanlara ama bazıları beni anlamamıştı galiba. Yine konudan sapıyordum değil mi?

Anlayacağınız üvey annemi görsem de o zamana dek tanımıyordum çan çiçekleri. Tanışacağımızı öğrendiğimdeyse bu büyük beyaz evde yardımcılarımız dışında yalnız olmayacağım günlerin geldiğine inanmıştım. Bu da yetmezmiş gibi bir kardeşim olacaktı, benim yaşlarımda olan.

İdiz ile üvey annemin hayatımıza girdiği ilk gün heyecan olarak saydığım bir his ile kaplanmıştı göğüs kafesim. En güzel elbisemi giymiştim, annemi buşka ile doğum günüm ama onun ölüm gününde ziyaret ettiğim siyah elbisemdi bu. Karpuz kolları, belinden aşağıya inen siyah fırfırları olan bir prens elbiseyd. Biraz kalındı, kış için dikilmişti ama olsun. Yine de giymek istemiştim.

Saçlarımı tarayıp iki yandan bile toplamıştım, tabi bu dakikalar sürmüştü. Bu konuda çok başarılı değildim ama bundan sonra üvey annem belki bana yardımcı olurdu diye düşünmüştüm o anda. Sonuçta, anneler çocuklarının saçlarını her zaman toplardı. Bazı babalar bile yaparmış ama benim babam öyle değildi. Özellikle saçlarımdan hiç hoşlanmıyordu, annemi hatırlattığı için olabilir miydi? Bilmiyorum ama üvey annemin olacağına hevesliydim işte. Benim saçlarımı toplardı diye düşünmüştüm. Dudaklarımı yukarı doğru kıvırmam gerektiğini nasihat etmiştim kendime.

Elbisem kırışmasın diye tüm gün koltuğa oturmamıştım bile, ayakta öylece adımlamıştım büyük beyaz evimizin içinde. Babam da hazırlanıp aşağıya indiğinde benim o gün ki hal ve tavırlarımı farketmiş gibi bakışlarını üstümde gezdirmişti. Ardından başını sallayarak, ayakkabılarımı göstermişti.

"Çoraplarının fırfırları bozuk Anya, düzelt onları."

Fırfırlarım zıplayarak yürümekten dolayı bozulmuştu, sabah böyle değildi ama babama bunu söyleme gereğinde bulunmamıştım. Aşağıya eğilip onları düzelttiğimde tekrar zıplayarak yürümeye dönmüştüm. Ta ki babam konuşana dek.

Çan ÇiçekleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin