Pacemaker

250 33 30
                                    

"Her ne sebeptense sana yaklaşmadığım için kendimden nefret ediyorum. Herhangi bir sebep bulmalıydım bu durumu durdurmak için. Sana tutunmalıydım. Gitme, beni bırakma. Lütfen arkana dön bana bak, gitme. Eğer uzaklaşırsan kendi kendime dağılabilirim."

2 gün sonra

"Bunu da yemezsen doktora haber vermek zorunda kalacağım."

"Canım istemiyor."

Hyunjin oflayarak elindeki yemek tepsisini yatağın yanına bıraktı. Minho, onu rahat bırakır umuduyla yorganı biraz daha üzerine çekip aralarındaki göz temasını kesti. Fakat birkaç saniye sonra üzerindeki örtü hışımla çekildiğinde kaşlarını çatarak "Ne yapıyorsun?" dedi.

"Ölmemen için uğraşıyorum Minho sen napıyorsun?" dedi Hyunjin yapay bir şekilde gülümseyerek. Minho yüzüne ifadesizce bakıp "Rahat bırak beni." Diyerek tekrar yorganına uzandı. Fakat Hyunjin izin vermedi.

Sinir kat sayısının arttığını hissederek "Hyunjin uğraşma benimle." Dedi. Changbin'le konuştuğu geceden beri girdiği yatağından çıkmamıştı ve bir süre daha bunu yapmayı planlıyordu. Onun yokluğunda iyi bir kaçış yeri değildi ama böyle olunca en azından diğerleri ona bulaşmıyordu. Bu maddeye Hyunjin'in girdiği pek söylenemezdi, Minho'nun ses tonundaki siniri görmezden gelip yatağının ucuna oturdu.

"Daha fazla bunu kendine yapamazsın Minho. Jisung şu kapıdan 1 hafta boyunca girmezse ne yapacaksın? Aynı şekilde yatağında yatıp ölmeyi mi bekleyeceksin? Şirkettekiler bulduğu ilk fırsatta sikecek zaten ikinizi de hadi onu da geçtim 2 gündür ağzına tek lokma yemek girmedi. Yıkanmıyorsun, tuvalete bile gittiğini görmedim bütün yaşamsal fonksiyonlarını durdurmayı nasıl başardın gerçekten anlayamıyorum."

Nasıl yapıldığını kendisi bilseydi belki Hyunjin'e de anlatabilirdi fakat bu duruma kesinlikle kasıtlı bir şekilde gelmediği ortadaydı. Söylediği her şeyde doğruydu Hyunjin, Jisung'tan haber alamadığı süre sayısını hesaplamak için duvardaki saate bakmak dışında herhangi bir şey yapmıyordu. Gözü tekrar kayarken 52. saate girdiklerini farkedip yutkundu. Ondan uzak kaldığı her dakika sanki vücudundaki bir hücre daha ölüyormuş gibi hissediyordu ve Hyunjin'in dediği gibi 1 hafta sonra gelirse muhtemelen onun gerçekten cesedini bulacaklardı.

"Git sen tepsiyi bırak yiyeceğim birazdan."

Yalandı, ikisi de bunun gayet farkında olsalar da Hyunjin yine de bir şey demeden odadan çıktı. "Demek ki bana katlanma süresi bu kadar." Diye düşündü Minho. Jisung'u bu halde bulsa kendisinin ne kadar ısrarcı davranacağını düşündü. Fakat bunu hesaplayamayacak kadar yorgun hissettiğini farkedip gözlerini kapattı.

Uyuyamıyordu. Gerçekten uyuyabilmeyi dilerdi fakat 52 saatin her bir dakikasını gayet bilinçli bir şekilde geçirecek kadar vücudu ondan nefret ediyordu. Minicik bir an bile dinlenmesine izin vermemişti. Bazen beyninin Jisung'la anlaşmalı olduğunu düşünüyordu. İkisi de ona acı çektirmek için yeminler etmiş gibi davranıyordu.

"Şu an nasıldır?" sorusu yüzüncü kez zihninden geçerken artık kurduğu senaryoları tekrar gözünün önüne getiremediğini farketti. Yorgunluktan herhangi bir şeyi dakikadan daha uzun süre aklında tutamıyordu fakat Minho'nun bütün ruhu tek bir şeyle doluyken her bir dakikasını bir kişiye harcamaktan hiç çekinmemişti.

Gerçekten yavaş yavaş öldüğünü hissedebiliyordu.

Tam görüş açısında kalan ve iki gündür sessizliğiyle en yakın arkadaşı ilan ettiği masanın sandalye ayağına bakarak geçirdiği birkaç saatten sonra telefon sesiyle kafasını kaldırdı. Saatin kaç olduğunu bilmiyordu fakat yurdun sessizliğinden geç bir zaman olduğunun farkındaydı. Başta açmayı hiç düşünmese de yastığının altındaki telefonun ekran kısmında isminin yarısını bile görünce geçirdiği bilmem kaçıncı saatten sonra ölü bedeni yeniden hayat bulmuş gibi kalbi delicesine çarpmaya başladı. Anında oturur pozisyona geçip titreyen elleriyle yeşil tuşa basmadan önce saatin 03:28 olduğunu görmüştü.

Our Broken Shore |Minsung|Where stories live. Discover now