Başını yana eğip ona doğru baktığında sokakta yanan lambanın cılız ışığı solgun yüzünü aydınlattığını gördü. Manzarası karşısında nefesini tutmak istese de boğucu havada hafifçe boğazını temizleyerek "Sessizsin bu ara." Dedi.

"Öyle."

Verdiği kısa ve belirsiz cevaptan dolayı Minho'nun sinirden gözleri dolarken birkaç kere kirpiklerini hızlıca kırpıştırdı ve kendisini toparladı. Yıllar geçmiş olmasına rağmen onun bu buz gibi tavrına alışmak nasıl hala bu kadar zor gelebilirdi anlamıyordu.

"Yarın çekimler erken biterse Han nehrine gidelim mi? Ne zamandır uğramıyorduk."

Yüzsüzce yaptığı bu tekliften bir an olsun utanmamıştı. Haftalardır zorunlu olmadıkça Jisung'un dışarı çıkmadığını biliyordu ve her zaman olduğu gibi onu evden çıkarmaya çalışmak günlük rutini gibi bir şeydi. Mekan seçimi konusunda da tereddüt etmemişti çünkü bu konuda sözsüz anlaşmaları vardı. Bir şekilde kendilerini orada buluyorlar başka bir yere gitmeyi teklif dahi etmiyorlardı. Orası onun için dünyadaki en özel yerdi ve bunu bazı cesur anlarında birkaç kez Jisung'a bile söylemişti. O bu konu hakkında ne kadar ilgilenmemiş olsa da en azından biliyor olması Minho'yu mutlu ediyordu.

"Canım istemiyor."

Minho'nun günlerce düşünüp planladığı konuşmaları Jisung'un tek cümleyle bozabilmesi bu kadar basitti. Sokağın bütün karanlığının içine dolduğunu hissederken sessiz bir nefes aldı. Titremeye başlayan elleriyle gecenin sonunun nasıl biteceğini az çok tahmin ediyordu ve zamanlama çok yanlıştı. "Onun yanında olmaz." Diye içinden geçirdi. "Böyle olmaz."

Yurtla aralarında 5 dakikalık bir mesafe kalmıştı. Jisung'a cevap vermeyi çoktan kafasından silmişti çünkü şu andan itibaren ağzından çıkacak her bir kelimenin sonu hıçkırıkla bitecekti ve Jisung yine anlamayacak, anlamsız gözlerle ona bakacaktı. Minho böyle zamanlarda ona kızmanın yaptığı en büyük bencillik olduğunu düşünüyordu. En başından beri beklentiye girmemesi gerektiğinin farkında olsa da mantıkçı kişiliğinin devre dışı kaldığı ilk konuydu ve nasıl baş edilmesi gerektiğini hala öğrenememişti.  Tek bir soru, tek bir bakış, tek bir gülümseme onun bütün gününün iyi geçmesini sağlarken tek bir cümlede haftalarca toparlayamamasına neden oluyordu.

Böyle lüksleri olan bir hayata sahip değildi. Jisung'la gece ne yaşamış olursa olsunlar sabah gülümseyerek kalkmak zorunda ve ona uzatılan her mikrofon karşısında onunla yakın olmalıydı. Çoğunlukla boğuluyormuş gibi hissettiği ortamlarda yine tek kaçış yolu olarak onun rol bile olsa kendisiyle ilgilendiği anlara sığınıyor, acizliğini göz ardı etmeye çalışıyordu.

Tek kelime söylemeden yurdun merdivenlerini hızlıca çıkıp Jisung'u arkasında bıraktı. Jisung ne oldu diye sormadı. Peşinden gitmedi, ne olduğunu merak bile etmedi. Yalnız kaldığı ilk an her zaman yaptığı gibi bir köşeye oturup gülümseyerek cebindeki pakete sarılmak oldu.

Minho asansöre bindiğinde bacakları da titremeye başlamıştı. Huzursuzca gözlerini karşısındaki aynaya diktiğinde belli belirsiz gülümsedi. Şu halde sokakta hiç tanımadığı bir insanı görse ona bile ne olduğunu sormaya giderdi ve gördüğü her kameraya kendisini en yakın arkadaşı olarak tanıtan çocuk bunu farketmemişti.

Buğulanmış gözleriyle zar zor anahtar deliğini bulup kendini salona attığında banyoyu bulabilecek güçte hissetmiyordu. Kafasını kapıya yaslayıp birkaç saniye gözlerini kapattı. Beyninin uyuşukluğu yüzüne kadar inmişti ve bugün ilaçlarını almayı unuttuğunu şu an farkediyordu. Kulaklarındaki uğuldama çığlığa dönüşürken kalp ritminin ne zaman normale döneceğine dair içinde saçma bir iddiaya girmişti.

Onun dışında her şeyi düşünmek konuşmak ve bağırmak istiyordu.

"Minho?"

Duyduğu sesle yakalanmış gibi gözlerini kocaman açarken salondaki koltukta şaşkınca ona bakan Changbin'le göz göze geldi. Odada biri var mı diye kontrol etmeyi unuttuğuna inanamıyordu. Sessizce birkaç küfür etmek istese de hala konuşabileceğinden emin olmadığı için gözlerini dikmiş arkadaşına "önemli değil" gibi bir el hareketi yapıp hızlı adımlarla banyoya girdi. Böyle krizlerinde en yakın arkadaşı olan bu odada gereğinden fazla anısı vardı. Kendi odasında iki kişi daha onunla yaşadığı için yatağının etrafına çektiği perde aralarına duvar öremiyordu. Jisung onu her dağıttığında orada sinir krizi geçirse birkaç haftaya Minho'yu hastaneye yatıracaklarından adı gibi emin olduğu için kişisel alan olarak kendisine sadece burayı seçebilmişti.

Üzerindeki kıyafetlerden hızlıca kurtulup kendisini duşakabine atarken suyun en soğuk kısmını açıp altına girdi. Doktorunun pek önerdiği bir çözüm olmasa da kendisini en sakinleştiren yol buydu. Yaşadığı şokla bütün vücudu titrerken duvarın en köşesine oturup bacaklarını kendisine çekti.

Sesli ağladığını hiç hatırlamıyordu. Jisung'la tanışana kadar ağlayabildiğini bile bilmiyordu. Duygularla arasının hiçbir zaman iyi olmadığını ilkokulda kendisine aşık olduğunu itiraf eden okulun en güzel kızının gözlerine dakikalarca boş boş baktığında anlamıştı. Her zaman böyle olacak bu tür duyguları ikinci planda kalacak zannediyordu. Hatta mesleğini bile buna göre ayarlamıştı. Profesyonelce davranmak sektörde birçok insanın en zorlandığı konuyken onun en rahat üstesinden geldiği mesele olmuştu. Ya da o öyle sanıyordu. Onunla tanıştığı ilk andan itibaren çoktan ezberlediğini sandığı kişiliği tamamen değişmiş gecenin bir yarısı buz gibi suyun altında kendisini bu duşun içinde bulmuştu.

Ellerini tırnaklarına geçirip gözlerini kapatarak kafasını soğuk duvara yasladı. Yüzüne çarpan su damlaları biraz olsun onu rahatsız etmesini istiyordu. Farklı bir şey yapmak, farklı bir şeyi düşünmek ondan uzaklaşmanın herhangi bir yoluna sığınmanın binbir yolunu ararken su damlalarından medet ummak yine yabancı olduğu şeyler değildi. Hiçbir rahatsızlık hissi olmadığında onların bile kendisine yardımcı olmak istemediğini anladı.

Yalnızdı Minho. Bu konuda her zaman yalnız kalacak herhangi birinin desteğini isteyecek yüzü yoktu. Verilen sözler yılların verdiği kabullenişler en ufak bir patlamadan sonra ortaya çıkıyor sabaha kadar aynı sözlerin tekrar verilmesi gerekiyordu.

Sabaha toparlardı. Her zaman sabaha toparlamıştı. O ona günaydın diyecek ve bütün günü güzelleşecekti. Bunun hayalini kurarak gülümsedi. Bu gece de kendisini sakinleştirmenin yolunu onunla bulmuştu.

 Bu gece de kendisini sakinleştirmenin yolunu onunla bulmuştu

Deze afbeelding leeft onze inhoudsrichtlijnen niet na. Verwijder de afbeelding of upload een andere om verder te gaan met publiceren.
Our Broken Shore |Minsung|Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu