3

563 105 3
                                    

-

Ups! Gambar ini tidak mengikuti Pedoman Konten kami. Untuk melanjutkan publikasi, hapuslah gambar ini atau unggah gambar lain.

-

Cezaevi koridorları soğuktu, gardiyanlar kalın ceketlerinin içine gömülmüş, yüzleri soğuktan kaskatı kesilmiş haldelerdi. Min Yoongi üzerindeki kabana daha çok sarıldı, cezaevinin yeterli bütçeye sahip olmadığını biliyordu ama buradaki yaşam koşulları beklediğinden daha ağır görünüyordu. Ona eşlik eden gardiyan ile birlikte müdürün kapısının önünde durdular, altın rengi eskimiş bir levhada sadece unvan bulunuyordu. Harflerin bazı köşeleri silinmişti. Gardiyan odadan çıktı, kapıyı açık bırakarak girmesi için alan tanıdı ona. Odaya birkaç adım atmışti ki, kapı arkasından sert bir şekilde kapandı. Gözlerini ayakta dikilmekte olan cezaevi müdürüne çevirdi.

Seyrek saçları, ona en az iki beden bol gelen gri takım elbisesi içinde hafif kilolu bir adamdı. Koyu kırmızı renkte, üzerinde bulut desenlerinin olduğu bir kravat takıyordu. Uzattı elinin parmaklarındaki tırnakları içe doğruydu, stresten yenmiş oldukları açıkça görülüyordu. Cezaevinin koridorlarının aksine müdürün odası sıcaktı. Min Yoongi uzatılan eli sıkmaya tenezzül etmeden oturdu sandalyeye. "Fazla zamanım yok. Park Jimin ile görüşmek istiyorum." dedi, eli havada kalmış cezaevi müdürü sandalyesine otururken bakışları ondan hoşlanmadığını belirtiyordu. Min Yoongi, umursamazdı. İnsanların onu sevip sevmemesi, hakkında düşündükleri, onu tanımadan verdikleri yargıları önemsemezdi. "Elbette, gardiyan size eşlik etsin." Cezaevi müdürünün sözleri Min Yoongi'nin yüzünde alaylı bir gülümseme oluşmasına sebep oldu, onu buradan def etme isteği ile doluydu. "Ben bir Yargıç üyesiyim, Bay Park. Ben kimsenin ayağına gitmem. Gardiyana haber edin, Park Jimin'i buraya getirsin." Bay Park gözlerini ona dikmiş olsa da söyleneni yaptı, telefon ahizesini kaldırarak gardiyanlardan birine Park Jimin'i getirmesini söyledi.

Odadaki sessizlik elle tutulur gergin bir havanın ürünüydü, Min Yoongi arkasına yaslanmış ve bacak bacak üstüne atmış otururken cezaevi müdürünün bakışlarını üzerinde hissediyordu. Adam bazen bir şeyler demek için dudaklarını aralıyor, vazgeçiyordu. Kısa bir süre sonra kapı tıklandı, gardiyan içeri gelerek mahkumun kapının önunde olduğunu söyledi. "Kelepçelerini çıkararak içeri alın." dedi Min Yoongi, cezaevi müdürüne dönerek onları yalnız bırakmasını istedi. "Bunu kabul edilemez." diye itiraz etti Bay Park lakin Min Yoongi, onu alt etmek için her yolu denemeye hazır bekliyordu. "Bay Park, sizi dışarı alalım." dedi sert bir sesle, adamın yerinden kalkmasını ceketinin düzeltmesini ve kapıya ilerlemesini izledi. Kimse ona karşı çıkamazdı. Bay Park odayı terk ettikten kısa bir süre sonra bir başka beden girdi içeri.

Uzamış siyah saçları, üzerinde bulunan gri kazağı siyah eşofman altı içinde genç birisiydi. Meraklı gözlerini koltuğun üzerinde oturan Yargıç'a dikmişti. Min Yoongi bir an nefes alamadı, karşısında bulunan çocuğun güzelliği başını döndürdü. Gözlerini onun gözlerinden çekip almak istedi ama başaramadı. "Park Jimin?" diye sordu emin olmak için ama gerek yoktu, ona bilgiler veren yardımcısının söylediği gibiydi, Park Jimin kusursuz bir güzelliğe sahipti. Kapının yanında dikilmekte olan bedene karşısındaki sandalyeyi gösterdi, alarında duran ahşap küçük sehpanın üzerine bıraktığı çantasından onun dosyasını çıkardı. Gözleri bir saniye olsun çekingen çocuğun üzerinden çekmiyordu. "Yaşın kaç?" diye sordu, tüm bilgiler elindeki dosyada olmasına rağmen ona sormayı tercih ediyordu.

"Yirmi dört."

Park Jimin'in ses tonu ılıktı, ince ve insanı rahatlatıyordu. Sadece yaşınï söylemiş olmasına rağmen ilahi bir emir gibi geliyordu kulağa. "Bir yıl iki aydır abinin katil zanlısı olarak cezaevindesin." Min Yoongi sakin olmaya, dosyaya odaklanmaya çabalaıyordu ama ona bakmadan da duramıyordu. "Üvey abim." diye düzeltti Park Jimin, biraz daha rahat görünüyordu. "Kim olduğunuzu sorabilir miyim?" Min Yoongi o ana kadar kendini tanıtmamış olduğunun farkında bile değildi. "Ben Min Yoongi, kasabaya yeni atanan Yargıç. Sorularıma geri dönebilir miyim?" Gerçek bir soru olmadığının bilincinde olacak kadar çok fazla Yargıç görmüştü Park Jimin. "Bana olayı anlatmanı istiyorum." dedi, gözlerini çocuğa dikmiş haldeydi hâlâ. Park Jimin'in yüz ifadesini okumak zor değildi, bu durumları artık yaşamak istemediği gözle görülüyordu. Yine de itirazda bulunmadı. "O gün eve geldiğimde onu salonda, baygın hâlde buldum. Bıçaklandığının ya da öldüğünün farkında bile değildim. Yanına gittiğimde gördüm kan lekelerini. Darbelerin olduğu yöne doğru düşmüştü." Min Yoongi bakışlarını dostaya çevirdi, "Bıçakta parmak izin bulunuyor." dedi, onu onayladı Jimin. "Babamın yaşadığı evdi, kendi evimde bıçak izlerinin olması kadar normal bir durum yoktur, sayın yargıç." Min Yoongi iç geçirdi, arkasına yaslanarak dosyayı kucağına çekti.

Park Jimin elde bulunan delillere göre suçlu görünüyordu, üstelik herkes tarafından bilenen  bir neden vardı elinde cinayeti gerçekleştirmesi için. Aklının karıştığını kabul etmeliydi. Park Jimin'in üzerine gezinen bakışları da düşüncelerini toplamasına izin vermiyordu. "Bıçakta başka parmak izi bulunmamış." dedi bu kez, dosyaya bir kez daha göz gezdirmesi gerekmişti ayrıntılara hakim olabilmesini sağlamak için. "Ben yapmadım. Beni burada yüz yıl bile tutsanız, ben gerçeği biliyorum. Evet, onu sevmezdim. İyi bir abi değildi. Kendi babası terk edip gitmişti ve benim babamla olan ilişkimizi kıskanırdı. Bana yaptığı ağır şeyler var ama onu öldürmedim. Onun kanını elime bulaştırmadım, yapmam da. Kim oldürdü, amacı neydi, bilmiyorum. Hak ettiğini düşünüyor muyum, evet. O, ölmeyi hak ediyordu. Sözlerimi isterseniz aleyhime kullanabilirsiniz, şimdi izin verirseniz koğuşa döneceğim." Park Jimin sinirliydi, yanakları kızarmıştı ve bu ona çocuksu bir hava veriyordu. Yerinden kalktı, kapıya ilerlemek için adımladığı sırada Min Yoongi uzanarak onu bileğinden yakaladı. Onu neden durdurduğunu kendisi de bilmiyoruldu ama Park Jimin'i biraz daha görmek istiyordu.

Yerine oturmasını istedi, konuşmak istedikleri bitmemişti. Park Jimin sözünü dinleyerek sessiz bir şekilde koltuğa geri döndü. "Kasabaya yarım kalan davaları sonlandırmak için gönderildim. Bu dava, en önemlisi. Bana tüm bildiklerini anlatmalısın. Yook Seokhyuk'un düşmanı var mıydı?" Park Jimin alayla güldü, Min Yoongi gözlerini bir kez daha ona sabitledi. "Herkes. Tüm kasaba, tüm iş yaptığı insanlar, eşi, çocukları. Ona düşman olmayan kimse yoktu. İnsanları canından bezdirirdi. İstediklerini yaptırmak için onları kullanır, paralarını ödemezdi. Eşini döverdi, çocukları ondan nefret ederdi. Bir başka şüpheli arıyorsanız, tüm kasabayı incelemeniz gerekir. Bunları diğer savcılara da anlattım ama kimse uğraşmak istemedi, ortada suçlayabilecekleri bir kişi varken girişmediler bu işe." Min Yoongi dosyayı çantasının üzerine bıraktı, Park Jimin'in meydan okuyan bakışları deliceydi. Yutkunmadan edemedi. Masum bir görüntüsü vardı ama düşünceleri yoğundu.

"Katil sen ya da bir başkası ise, bulacağım. Elimi altına koymadığım taş kalmayacak, Park Jimin. Seninle yeniden görüşeceğiz."

Dosyayı çantasına koydu, eline alarak kalktı vr kapıya ilerledi. Park Jimin'in bakışlarını üzerinde hissediyordu. Cezaevi müdürü kapının yanında soğuktan dönmek üzere bir haldeydi. "Görüşürüz." dedi Min Yoongi, onun omzuna vurdu hafif ve koridorda ilerledi. Adaleti sağlamak istiyordu. Min Yoongi kimin suçlu olduğunu bulacaktı. Kaçmayacak, iğne deliklerine bile bakacak, bulacaktı. Samanlıkta iğne aramak gibiydi bu dava ama vazgeçmeyecekti. Cezaevinden ayrıldı, sokağın havası bile koridordaki havadan daha ılıktı. Otobüs durağına ilerledi, bir Yargıç olarak yaşadığı şu anki hayatı içler acısı durumda olsa da halledecekti. Min Yoongi, üstesinden gelirdi. Kasabadaki yargıç hayatı şehirdekinden farklıydı, bir savcı yoktu. Araştırması gereken de karar vermesi gereken de oydu.

Park Jimin'i düşündü.

Büyüleyiciydi, gözlerini genç adamın üzerinden çekmekte zorlanmıştı. Net düşüncelere sahipti, sözlerini dolandırmıyordu. Karşısında oturan kişinin kim olduğunu önemsememişti. Kendinden emindi, suçu kabul etmiyordu. Vicdanı rahattı. Soğukkanlıydı. Önünde iki seçenek vardı; birincisi Park Jimin'in katil olmadığı ve takındığı tavrın tamamen kendini bilmekten kaynaklı olduğuydu, ikincisi ise Park Jimin katildi ve insanın içini ürperketecek bir oyuncuydu. Onun gerçek kişiliğini bulmak Min Yoongi'ye kalıyordu.

-

merhabalar..

when the magnolia blooms' yoonminTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang