2

625 87 16
                                    

📜

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

📜

Adalet Sarayı denen o sarı, boyaları dökülmeye başlayan bina binaya girerek üzerindeki ceketin omuzlarını kontrol ediyordu. Onu gören herkes önünu ilikliyor, onu yargıç odasına götürmek için yardımcı olmaya çabalıyordu ama Min Yoongi, onların bu kendisine gelen sevimsiz sevgi gösterilerinden hoşnut değildi.

Odası, küçüktü. Meşe ağaçlarından yapılma ahşap masa, siyah sandalye ve bir köşedeki uzun, kısa dolaptan başka bir şey yoktu. Ahşap parjurları olan pencere meydana bakıyordu. Yargıç cübbesi, kapının yakındaki ayaklı askılıkta duruyordu. "Bay Yargıç Min." diyerek siyah takım elbisesi içindeki genç bir adam, kapıyı tıklayarak girdi içeri. Min Yoongi başını ona çevirerek sandalyesine oturdu, "Ben sizin yardımcınız, Hoon Yeosang. Ne isterseniz, sizin için yapmak isterim." Kapıda, elleri önünde dikilmeye devam eden çocuğa içeri girmesi için işaret etti. "Benim için sonuçlanmamış dava dosyalarını getirir misin? Cezaevi müdürüne de haber sal, içeride davası devam edenler ile görüşmek istiyorum." Hoon Yeosang onu onaylayarak kapıdan dışarı çıktı, Min Yoongi'yi odada tek başına bıraktı.

Şehir yaşamındaki hayatından ve mesleğinin gerekliliğinden daha farklıydı buradaki meslek yaşamı. Savcı da, yargıç da kendisiydi. Her şey ona bel bağlanmıştı. Yorgundu, bir an önce şehir hayatına dönmek istiyordu. Ellerini masanın üzerindeki eşyaların üzerinde gezdirdi. "Bay Min, istediğiniz bir şey var mı?" diyerek bir başkası girdi içeri, odada bile yalnız kalamayacağını düşünüyordu. "Kahve istiyorum." dedi, en azından onlardan bir şey isterse yalnız kalabileceğini düşünüyordu. Adam kahve almak için odadan çıktı. Eski yargıcin bazı davalardaki kararlarının yanlışlığı yüzünden alınmıştı meslekten. Davalar şehir mahkemelerine, en yüksek mahkemelere kadar uzanmıştı. Onun arkasında bıraktığı bu yitik davaları ele almak zorundaydı.

Kahvesi geldiğinde pencereye ilerlemiş, meydandaki minik kalabalıği izliyordu. Sakindi, insanlarda hiçbir telaş bulunmuyordu. O sakinlik yoruyordu onu, Min Yoongi kalabalığın telaşına alışıktı. "Kahveniz, efendim. Başka bir isteğiniz var mı?" Hayır, diyerek reddetti. Sandalyesine oturdu, kahve fincanını parmaklarının arasına alarak dudaklarına götürdü. Kahve güzeldi, sıcaktı ve biraz ağır bir tadı vardı. Hoon Yeosang'ın dosyaları getirmesini beklemekten başka yapacak bir şeyi yoktu. Odada yeniden yalnız kaldığında duvardaki ahşap saate kaydı gözleri. Her şey ahşaptı. Biraz midesi bulanıyordu. Kahvenin ağırlığı uykusunu götürmesi gerekirken tam tersine, başını masaya yaslamak ve uyumak istiyordu.

Masanın üzerinde duran tamamlanmış dosyaları açarak tüm olguları, delilleri inceledi. Verilen kararların doğruluğu konusunda incelemelerde bulundu. Eski yargıcın bıraktıklarını toparlayacak kadar güçlü hissetmiyordu kendini. Yargılamaların yanlışlıklarını toparlamak zordu. İnsanların hayatlarına karar verecek bir iş yaparken vicdan ve görüşü açık biri olmalıydı. Kahvesinin sonuna geldiğinde üçüncü dosyayı incelemeyi bitirmişti. Masanın üzerindeki dosyaları kenara koyarak en azından onların içinde başını ağrıtacak bir mesele yoktu. Kapısı yeniden tıklatıldı, Hoon Yeosang elinde birkaç dosya ile girdi odaya. "Size birkaç dosya getirdim, içlerinde en önemli olanları. Diğer dosyaları da araştıracağım. Cezaevi müdürüne telgraf çekildi, cevap bekliyoruz." Hoon Yeosang'a gözlerini dikti. "Teşekkür ederim, telgraf gelince haber ver." dedi, onun kapıyı kapatarak çıkmasını izledi.

Eski dosyaları kenara koyarak yeni gelmiş dosyaları açtı masanın üzerine açtı. İlk dosya bir hırsızlık hakkındaydı. Kırklı yaşalarının başlarındaki bir adamın, kasabanın kuyumcusundan külçe altınlar çalmıştı. İddia edilenler buydu. Adam kabul etmemişti lakin gece yarısı onu kuyumcunun yakınlardaki gezinmelerini gördüklerini söylüyorlardı. Olay üç ay kadar önce gerçekleşmişti. Cezaevindeydi adam. Onunla görüşmeyi notlarının arasına yazdı. Bir diğer dosyanın içeriği de benzer bir hırsızlık suçuna dayanıyordu. Onu da kenara koydu notlarını alarak. Yeniden insanlar ile konuşmalı, mahkeme açmalı ve nihai kararlar verilmeliydi. Üç ay boyunca suçlamalarla içeride yatırmanın bir anlamı yoktu.

Üçüncü dosyaya geçtiğinde bir cinayet davasıydı, sanık bir yıldır hapiste yazıyordu. Cinayet silahının üzerinde parmak izleri bulunyor lakin sanık, cinayeti reddetmeye devam ediyordu. Park Jimin. Yirmili yaşlarının ortasında olduğu, eve girdiği anda ölmüş adamı yerde gördüğünü anlatıyordu. Kasabadaki karakola haber veren de kendisi olmuştu. Bir katilin cinayeti haber verdiği ilk sefer değildi bu, yüreklerine düşen ağırlıktan kurtulmak ya da tamamen suçsuz görünmek için benzer hareketler sergileyen katiller ile tanışmıştı. Şu ana kadar iki dava görülmüş, kesin bir karar sanık kabul etmediği için verilememişti. Min Yoongi dosyanın kalanını incelerken en öne alması gereken davaya karar vermiş görülüyordu. Kurban otuz yaşlarında bir adamdı, evinde, yedi santimlik bir bıçaktan gelen on darbe ile öldürülmüştü. Kalbine saplanan bir bıçak, sonunu getirmişti.

"Bay Min, beraber öğle yemeği yemek ister misiniz?"

Hoon Yeosang'ın teklifini kabul ederek kalktı yerinden, onunla birlikte kasabadaki lokantaya ilerlerken sessiz kaldı. Yemekleri küçük tabaklarda, tepsiye kondu. Köşedeki bir masaya geçtiler. "Getirdiğin dosyaları inceleme şansım oldu." Hoon Yeosang kahverengi saçlarını önüne gelmemesi için geriye atarken onu dinliyordu. "Kim Hyuntaek ve Park Jimin davaları ilgimi çekti. Onlar hakkında ne biliyorsun?" diye sordu Min Yoongi, karşısında oturmakta olan çocuğun gergin halini fark etti. "Kim Hyuntaek birkaç yıl önce kasabamıza geldi. Sakin, insanlardan uzak bir hayatı vardı. Çok konuşmaz, evinden çıkmaz, kasaba etkinliklerine katılmazdı. Onun hakkında kesin bir yargıda bulunacağım görüşe sahip değilim." Min Yoongi onun söylediklerini dikkatle dinledi, kasaba çok büyük değildi ve herkesin görüşü önemliydi.

"Peki ya Park Jimin?"

Ona yardımcılık edecek olan adam ilk kez ceketinin düğmelerini açtı, kravatını genişletti onun karşısında. "Park Jimin, olağanüstü biriydi. Tüm kasaba halkı ona tapardı. Her zaman çok nazik ve yardımseverdi. Kimse onun bu cinayeti işlediğine inanamadı. Öldürülen kişi, Yoon Seokhyuk. Park Jimin'in annesinin ilk evliliğinden oğluydu. Kardeşlerin pek anlaşamadığını tüm kasaba biliyordu. Jimin'in babası da, kendisi de kasabada saygıyla karşılanırdı. Kardeşine derin bir kin güttüğü konuşulurdu." Bir aile cinayeti. "Sonra? Olay bu noktaya nasıl gelmiş?" diye sordu Min Yoongi, bu dava burada en ilgi çekici olandı. "Park Jimin kasaba meydanındaki kütüphaneyi açmıştı, okumaya bayılırdı. Babasının maddi yetersizliklerinden okuyamamıştı. Bir sabah uyandığında tüm kütüphane binası yıkılmış, Yook Seokhyuk'un başında olduğu inşaat şirketi orayı satın almış ve kasabaya otel yapmak için yıkmış." Acı bir olay olduğunu düşündü, tüm emeklerinin bir anda çöpe gitmesi insanı sinirlendirebilir, belki de aklıyla oyunlar oynardı. Min Yoongi, melek yüzlü şeytan tabirine sahip çok fazla suçlu görmüştü.

Bıçakta parmak izleri vardı, bunu yapması içinde geçerli bir sebep göz önünde bulunduruluyordu. "Sen ne düşünüyorsun?" diye sordu Hoon Yeosang'a, onun bakışlarına dikti gözlerini. "Park Jimin birini öldürecek biri gibi görünmeyebilir ama kütuphanenin yok edilmiş olmasına öfkelendi. İnsanlar öfkelendiğinde kontrolden çıkarlar. Size kesin bir yanıt veremem. Park Jimin, kesinlikle yapmadığı konusunda ısrarcı, avukatı da öyle. Yakında sizinle görüşme isteyecektir zaten." dedi, yemeğin geri kalanında sustular. Min Yoongi görüşme için Park Jimin'i en öne aldı, tüm olayları bir de ondan dinlemek istiyordu. "Yook Seokhyuk'un tüm ailesi ile yeniden görüşmek istiyorum. İnşaat ihalelerini araştırın, onunla birlikte giren tüm şirketlere dair bilgilendirmeler istiyorum. İki avukat ile de görüşme." Hoon Yeosang bir anda sıralanan isteklere başını sallayarak onay verdi, ilk kez bir yargıcın davanın her alanı ile ilgilendiğini görüyordu.

-

selamlar..

when the magnolia blooms' yoonminWhere stories live. Discover now