4. Bölüm | Zaman Işıkları

18.4K 1.2K 250
                                    

Darmadağın olmuştu, bedensel bir ağrı değildi hissettiği, ringin soğuk, darbelerine aşina olduğu sertliğinin aksine başı yumuşak bir şeye gömülürcesine çarpmıştı, onu bedenini hareket ettirmekten aciz kılan, dilini bağlayan, gözlerini dolduran şey duyduklarıydı, bir yabancının dudaklarından dökülen, çok çok uzun zaman boyunca duymak istediği sözcüklerdi. Teni bıçakla kesilmiş, taşla yoğurulmuştu sanki, kaskatıydı, buz tutmuştu.

Dudakları ağlarcasına büzüştü. Gözlerini açmıyordu, göreceği yüzle, onun gözleriyle haykırdığı gerçekle karşılaşmaya hazır değildi.

Karanlıkla ne yaptığını görmüştü. Karanlığı bükebilen insanlar gerçekti.

"Babam ölmedi," diye fısıldadı.

Black alnını Aliva'nın omzuna dayamış, derin derin soluk alıp veriyordu. Çarpmanın etkisiyle bedeni kızın üstüne bir kalkan gibi gerilmişti, elleri hâlâ sıkı sıkıya kenetlenmiş bir şekilde Aliva'nın belindeydi. Gürültülü nefesleri büyük dalgaya yem olan su köpüğü gibi yavaşça söndü ve yatıştı. Karanlığın hızla çarpışan parçacıklarının reverans yaparak geriye çekildiğini, gözün gözü görmez ettiği koruyucu bulutunun yavaşça dağıldığını hissetti Black. Etrafına taşan karanlığını bedenine toplamak için uzun uzun soludu. Gözleri kömür parçası gibiydi.

Black yavaşça parmaklarını oynattı.

Aliva bedeninin üzerindeki hareketlere rağmen kıpırdamadı, Black başını kaldırıp Aliva'nın dağılan saçlarıyla örtülmüş yüzüne baktı. Hiçbir hareket yoktu.

"İzninle ellerimi belinden çekeceğim," dedi, daha çok iyi misin diye soruyordu, sesi meraklıydı. Aralarındaki sessizlik saniyeleri katlayarak büyüttü, yanıtın gelmesi asırlar sürmüş gibi geldi Black'e. Aliva gözlerini sıkı sıkı yumdu ve hafifçe belini oynattı. Black ellerinden destek alarak kendini yana attı.

"Üzgünüm," dedi. Ağzını açtı ancak diyecek başka bir şey bulamadığı için geri kapatmak zorunda kaldı, havada uçuşan toz parçacıkları boğazını gıdıklayınca öksürdü.

"Henüz burası da senin gelmene hazır değilmiş," dedi yataktan kalkarken. "En azından evindeki ışıklar yanar diye düşünmüştüm." Sustu. Gerçekten de hiç sahne ışığın yok, diye sessizce mırıldandı.

Aliva ıslak gözlerini açtı ve hiddetle çıkıştı.

"Ne dediğini anlamıyorum. Dediğin hiçbir şeyi anlamıyorum."

Black irkildi.

Aliva'nın sesi titriyordu.

"Anlaşılmaz sözler ediyorsun Black," diye sesini yükseltti. Yatakta doğruldu ve yumruk yaptığı ellerini sertçe yatağa geçirdi. "Aptalca, gerçek dışı, imkânsız," birden durdu. Black Aliva'nın öfke nöbeti geçirdiğini anladığı için sakince bekledi. Aliva ellerinin altındaki çarşafa baktı. Kaşları çatıldı. "Ama biz," dedi, sesi kısıldı. Bakışları gölde seken bir çakıl taşı gibi, parkelere, duvarlara ve pencerelere sıçradı. Gözleri her aşamada daha da büyürken yutkundu.

"Buraya nasıl geldik?" diye sordu ancak bir cevap duymaktan kaçınıyordu.

Black kumaş kaplı sandalyeyi çekip oturdu.

"Açtığım portalla."

Aliva'nın tepkilerini anbean takip ediyordu. Dişlerini sıktığını ve kendine bakmamak için çabaladığını gördü.

"Artık bana inanıyor musun?"

"Anlayamıyorum." Aliva'nın omuzları çaresizlikle düştü.

"Anlayamıyor değilsin." Black sandalyenin sırtlığına yaslanıp rahatça yayıldı. "Anlamayı reddediyorsun. Gerçeklik algın tuzla buz oluyor ama sen hâlâ bir şeyleri korumaya çalışıyorsun. O şeylerin geride kaldığını bile bile. Neyi korumaya çalışıyorsun Aliva? Sana fiziki olarak bir zarar vermek istemediğimi fark ettiğini biliyorum."

Zamanlayıcı: Aliva'nın DoğuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin