BÖLÜM 18

11.1K 444 64
                                    

Günlerimi geçirdim Savaş olmadan. Her şey o kadar zor geliyordu ki onsuz. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bana neden bunu yapmıştı? İntikamını böyle mi almıştı? Tuğkan'ı ben çaresiz bırakmıştım o da böyle yaparak beni mi çaresiz bırakmıştı? Ölmem mi gerekiyordu? İntihar etmek beni kurtarır mıydı?

Onu görmek istiyordum. Ona dokunmak, ona sarılmak... Ama ulaşamazdım. Nerede, ne yapıyor hiçbir fikrim yoktu. Sokaklarda çaresizce gezinip onu bulmaya çalışıyor, belki tesadüfen bir yerlerde denk geliriz diye düşünüyordum.

Benden aldığı intikamı çok iyi anlıyordum. Hatta bunu hak etmiştim. Çünkü Tuğkan benim yüzümden ölmüştü ve Savaş da benim yüzümden üzülmüştü. Onu ben üzmüştüm ve hak ettiğim cezayı bana veriyordu. Ama geri gelse olmaz mıydı? Bana kıyamasa ve gelip 'balım' dese tekrar? Olmaz mıydı yani? Çok özlemiştim. Çok. 

Yine ağlayarak yatağıma girip Savaş'ın adını sayıklayarak uyudum. Tüm günlerim böyle geçiyordu zaten. Bir işe bile girmemiştim. Acıkmıyordum. Acıkırsam da çöpleri karıştırıyor ve birilerinin kalan yarım yemeklerini buluyordum. 

Ben yatağımın içinde ağlaya ağlaya uyumaya çalışırken zil art arda beş kere çalmıştı. Islak ve şiş gözlerimi elimle ovalayıp alacaklı gibi kapıyı çalanın kim olduğunu öğrenmek için kapıya gittim. Kapıyı açtığımda karşımda küçük bir çocuk gördüm.

"Al." dedi elindeki poşeti uzatarak. 

Poşeti alırken, "Bu ne?" diye sordum.

Bir şey demeden koşarak merdivenleri inmeye başladığında kapıyı kapatıp içeri geçtim. Poşeti açtığımda içinde bir saklama kabı olduğunu gördüm. Saklama kabını açtığımdaysa gördüğüm salçalı makarnayla bacaklarım tutmamıştı. Her şeyi masanın üstünde bırakıp çıplak ayaklarımla koşarak dışarı çıktım. Küçük çocuğu görmeye çalıştım ama gözükmüyordu. "Savaş!" diye seslendim bir umut. Ama bu sadece sokaktan geçen insanların garip bakışlarının bana dönmesine neden oldu.

"Yeğenim deme öyle, tutuklarlar bak seni." dedi yaşlı bir amca. Muhtemelen savaş çağrısı yaptığımı falan düşünüyordu.

"Ay bu çocuk da bir geldi, neredeyse artık kafayı sıyırtmış gelmiş. Geçen çöpleri karıştırıyordu."

"Yavrucağız tek kaldı, kimsesiz. Delirmesin de napsın?" 

"Ailesini kaybeden herkes de böyle delirmiyor ama. Ayarı kaçmış bunun."

İnsanların söyledikleri kulaklarıma ulaştığında ellerimle kulaklarımı kapatıp kapısını açık bıraktığım eve girdim. Masanın üstündeki makarnayı kaşıkla hızlı hızlı yiyip bitirdikten sonra yeniden ağlamaya başladım. 

"Sensin." diye mırıldandım zeminde kıvrılarak. "Sensin biliyorum. Gel."

CANİ (GAY) (+18)Where stories live. Discover now