Üstteki ufak pencerenin tuğlalarla kapatıldığı bu ışıksız odada kaç gün tek bırakıldım bir fikrim yoktu.
Aç ve susuzdum. Tuvaletimi odanın bir köşesine yapıyordum ve artık o kokuya bile alışmıştım. Anlamıyordum. Neden bunları yaşamak zorunda bırakıldığımı anlamıyordum.
"Lütfen." diye yalvardım kapıyı yumruklayarak. İlk günlerdeki sinirli ve bağıran halimden eser kalmamıştı. Gücüm de yoktu. Kapıyı yumruklamak istememe rağmen sadece tıklatıyordum muhtemelen. "Neden ben bilmiyorum. Lütfen beni buradan çıkar. Nolursun." Aynı sözleri günlerdir tekrarlıyordum ama beni karşılayan sadece koca bir sessizlikti.
Uzun saatler kapının önünde uzanıp elimle vurmaya devam ettim. Tam uyku ağır ağır bastırmışken adım seslerine uyandım. İlk kez kendim haricinde bir ses duyuyordum. Çok geçmeden bir anahtar ve kilit sesi duyulmuştu. Kapının altındaki küçük bölmeden bir şişe su yuvarlanarak odanın ortasına girdiğinde dizlerimin üstünde şişeye ilerleyip hızlıca kafama diktim.
Şişenin tamamını bitirdiğimde gözüm hala açık olan bölmedeydi. O sırada bir tane de streçe sarılmış sandviç kapının önüne bırakılmış ve bölme aşağı inip kilitlenmişti. "Neden böyle yapıyorsun?" dedim yorgun sesimle. "Neden ben? Hiçbir şey anlamıyorum. Ben hiçbir şey yapmadım."
"Yapmadın..." Güldü. Sesi boğuktu, ifadesizdi, ürkütücüydü."Ama ben aksini düşünüyorum Ufuk, ona ne diyeceksin?"
"Gerçekten hiçbir şey yapmadım..." Kapıya yaklaştım. "Lütfen, gitmeme izin ver. Asla peşine düşmem, polise gitmem. Sadece gitmek istiyorum."
"Oynamamız gereken birçok oyun varken gitmene izin veremem." Alnımı kapıya yasladım. Güçsüzdüm. Halsizdim. Neden başıma böyle bir şey gelmişti? Bana işkence edip öldürecek miydi?
"Kimsin sen?" diye sorduğumda yanıt alamadım. Sessizlik burada olduğum bilinmez gün sayısında beni korkutan en büyük şeydi. "Gitme! Cevap ver! Kim olduğunu söyle!"
Adım sesleri geldiğinde son gücümle elimle kapıya vurdum. Ama adım sesleri gittikçe uzaklaştı ve yine tek kaldım.
Yanımdaki sandviçi açıp bir ısırık alırken kazınmış mideme bir şeyler girecek olması beni şu an için mutlu eden tek şeydi.
Karnım doyacaktı...
Sandviçi hızlı ısırıklarla yiyip bitirdiğimde üstüme bir ağırlık çökmüştü. Kapının önünde kıvrılıp uyurken gözlerimden yaşlar süzülüyordu.
Ben... kurtulamayacak mıydım?
Bu adam neden beni kaçırmıştı? Öldürecek miydi? Benimle ne yapacaktı?
Korkuyordum. Hayatımda bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum bile. Yokluğumu fark edip beni birileri bulabilecek miydi? Kimsem yoktu ki benim, kimse fark etmezdi yokluğumu. Annem babam ben çok küçükken ölmüştü. Bana sahip çıkan dedem de birkaç yıl önce cennete gitmişti.
"Anne bana yardım et." diye yalvardım, gözyaşları içinde. Soğuk zeminde iyice kıvrıldım. "Nolursun, bana yardım et."
Ama bana kimse yardım edemezdi.
YOU ARE READING
CANİ (GAY) (+18)
General Fiction(tamamlandı) Stockholm sendromu. +18'dir. Yaşı tutmayanlar gelmesin.