"Sirius bana her kapıyı açabilen bir çakı verdi?" Harry salak sorusu üzerine elindeki kitabı omzuna vurdu. "Sen salak mısın, Harry? Ya Umbridge'in dikkatini dağıtmayı başaramazlarsa? Yakalanırsan? Olacak şeyleri düşünmüyor musun? S.B.S.'ler bu kadar yakınken sen de 'İfrit' almak istiyorsun sanırım."

"Bırak artık." dedi Ron, bıkkınca. "Kendi kararını kendi versin. Zaten Fred ve George'a güvenebileceği tek konu dikkat dağıtmak. İçin rahat olsun, Herm."

"Sen git yemeğini ye. Harry'nin aklına giriyorsun." Doğruydu. Girmişti. Cidden Fred ve George'a güvenebileceği tek konu dikkat dağıtmak olabilirdi. Ki ne yapacaklarını tam olarak bilmese de sonucunda ne olacağını biliyordu ve o sonuç Merlin'in bile dikkatini dağıtırdı. Olur da risk alırsa içi rahat olabilirdi. Bu kararı vermek için son derse kadar vakti olmuştu. Bütün derslerde Hermione yapmaması gerektiğini tembihlese de Harry içinden düşünmeye devam etti.

Sirius'un sözleri kafasında yankılandı durdu. Sandığım kadar da babasının oğlu değilmişsin... Tehlikeli olması bu işi James için daha da eğlenceli hale getirirdi... Artık babasının oğlu olmayı istiyor muydu ki? Bunu öğrenmek için Sirius ile konuşmayı istiyordu zaten.

Son derste sınıftan çıkarken Harry'nin kalbi güm güm atıyordu. Violet bu halini görse 'Draco ile mi konuştun?' diye dalga geçerdi. Onların işaretinin habercisiymiş gibi uzaktan sesler duyuldu. İnsanlar oraya doğru akın etmeye başladığında Hermione, Harry'nin koluna asıldı. "Harry lütfen." Ya şimdi ya hiç...

Umbridge, sınıfından fırlayıp çıktığında kararını vermişti. Herkesin aksi yönüne var gücüyle koşmaya başladı. Umbridge'in odasının koridoruna geldiğinde koridor bomboştu. Bu işine gelmişti. Bir zırhın arkasına saklanıp heyecandan titreyen elleriyle çantasından Sirius'un çakısını çıkardı. Görünmezlik Pelerini'ni de üstüne çekti. Sonra dikkatle zırhın arkasından çıktı, Umbridge'in kapısına gelene kadar ilerledi.

Sihirli çakı ile kapıyı açıp yavaşça içeri girdi. El konmuş süpürgeler duvarda asılıydı, kedili tabaklar ve danteller aynı yerlerinde duruyordu. Duvar aralarında yer yer siyahlıklar vardı. Bunlar Fred, George ve Violet'in şakasından kalan izlerdi. Masanın önüne gelip bakındı. Aradığı şeyi hemen buldu: küçük bir kutu parıl parıl parlayan uçuç tozu.

Boş ızgaranın önüne çömeldi. Uçuç tozuyla dolu eli titriyordu. Başını şömineye sokup, tozu kütüklerin üzerine serpti. Bir anda patlayan toz taneleri yeşil ateşlere dönüştü. Harry yüksek sesle ve açıkça, "Grimmauld Meydanı, on iki numara!" dedi.

Başı çok fazla döndü. Daha önce uçuç tozuyla seyahat ettiğinde bütün bedeniyle olduğundan olsa gerek daha farklı, daha rahatsız edici bir histi. Başladığı hızla dönme sona erdi. Midesi bulansa da kendisini tuttu çünkü gelmişti. Gözlerini açtığında mutfak masasına oturmuş gazete okuyan bir adamla karşılaştı. "Sirius?" Adam zıpladığında kim olduğunu görmüştü. Sirius değil, Remus'tu. "Harry?!" dedi şok içinde. "Sen- Ne- Her şey yolunda mı?"

"Evet, yani yolunda sayılır. Şey ben... Sirius ile sohbet etmek için bir uğrayayım dedim işte." Harry'nin tavrına Remus güldü. "Dur çağırayım. Yukarı Kreacher'a bakmaya gitmişti. Yine tavan arasına saklanmaya başladı."

Remus hızla mutfaktan çıktı. Bu sırada göremese de acımaya başlayan dizlerini ovdu. Çok süre geçmeden Remus, Sirius ile beraber gelmişti. "Ne oldu?" dedi Sirius telaşla. "İyi misin? Violet iyi mi? Yardıma mı ihtiyacınız var."

"Hayır, öyle bir şey değil. Ben sadece konuşmak istedim. Babam hakkında." Sirius ve Remus hayretle bakıştı. Harry saygısızlık etmek istemese de George ona sadece yirmi dakikası olacağını söylemişti. Bu yüzden hemen Düşünseli'nde gördüklerini anlatmaya başladı. Bitirdiğinde bir an için ne Sirius konuştu, ne de Remus. Sonra Remus yavaşça, "Babanı orada gördüklerinle yargılamamasın, Harry. Sadece on beş yaşındaydı-"

Violet BlackWhere stories live. Discover now