26. Ölü Bir Kuş

Start from the beginning
                                    

"Bu arada kızın adı İpek'miş. Arkasından seslendiler, oradan biliyorum. Oğulcan yalnız olsa yanına gidecektim ama hem kız arkadaşı hem de peşlerinde beş kişi vardı. Ondan şey yapamadım..." Yaramazlık yapmış gibi hissediyordum, ona fırsat vermeden hızla konuşmayı sürdürdüm. "Yine aynı pizzacıya gittiler. Paket aldılar. Ben sahile inerler diye düşünüyordum. Bir fırsat bulurum diye peşlerine takıldım." Yine o hayal kırıklığını gördüm. Besbelliydi takip etme arzum, Leman abla da salak değildi ama olsun... Yalan dediğiniz şey örgüde kaçan ilmek gibi. Siz devam etseniz de o orada öylece duruyor. Bütünün ortasında bir delik. Onu görmezden gelerek devam ettim.

"Neyse işte, sahile değil de yine o eve girdiler. Demiştim değil mi sana, geçende de o eve gitmişlerdi hani?" Başını salladı. Gözlerini de gözlerimin içine dikti. Kaçan ilmek ve ben orada öylece durduk.

"Ben de çay bahçesine gideyim dedim ama o sırada şey oldu..." Yargılanmamak için bir ilmeği daha boşa attım. "Okuldan bir hocam aradı. Bitirme tezimle ilgili. O yüzden dikkatimi vermem gerekti, orada bir bank bulup oturdum. Epeyce telefonla konuşmuşum." Yalanları bozuk para gibi harcadım. Bir buçuk saat orada kendi irademle oturduğumu söylemeye utandım. "Neyse ben tam kalkacakken çocuklar evden çıktı. Ama Oğulcan yanlarında yoktu. Şaşırdım. Sonra Oğulcan o apartmandaki balkona çıktı. İpek'le bir arkadaşına seslendi. Bir şeyler dedi, el salladı. Atıştılar bir çocukla falan. Ama herkes gitti Oğulcan öylece balkonda kaldı."

Gözlerini ağır ağır kırptı Leman abla. Sonunda "Galiba Oğulcan orada yaşıyor," dedim. Sustum, nefesimi tuttum.

"Yani?" dedi bana. "Ozan'ın orada yaşadığını mı öğrenmiş oldun?"

Huzursuzca kıpırdandım. "Galiba," dedim. "Yani herkes çıktı. Hani iki kişi falan kalsalar Oğulcan misafirlikte kaldı derdim ama bir tek o kaldı. Hem yanında başkası olsa o da balkona çıkardı. Evde bir tek o olmalı ki sadece Oğulcan çıkmış olsun. Ve ben onu birazcık tanıdımsa Oğulcan o evde yalnız kalmaz, kalamaz."

"Onu birazcık tanıdımsa dediğin Ozan mı?"

Cevap vermeden cevap vermiş gibi yaptım. "Oğulcan yalnız başına eve çıkmak için çok küçük. Bir de Ozan onu bırakmaz. Sonra giderken eve baktım biraz. Denize nazır güzel bir apartman dairesi. Neyse. Asıl önemli olan pencereleri. Bir tane bile perde yoktu."

Anlatırken bile öyle çok heyecanlandım ki ellerim zangır zangır titredi. Bir sigara yakmak istedim keyifle. Sesimden bahsetmiyorum bile. Kelimeleri nasıl telaffuz ettiğim konusunda bir bilgim yok. Leman abla öylece yüzüme bakınca sesimi gülerek yükselttim. "Ozan perdelerden nefret eder!" dedim. "İki dünya bir araya gelse penceresine perde takmaz!"

"Sen de buradan yola çıkarak Ozan'ın orada yaşadığına emin oldun..." dedi.

"Başka ne olabilir ki? İşte ertesi gün de randevu aldım. Bu arada çok yoğunsun, neredeyse bir hafta sonraya atacaklardı beni. Beşinci güne sıkıştırdım kendimi. Gecelerdir uyumuyorum." Çok şey söyledim bir anda ve o sadece "Anlıyorum," dedi. Sustuk ikimizde. Tabii onun gözleri hep üzerimde gezdi.

"Yalnız anlamadığım bir şey var. Ozan'dan bahsetmek bile gözlerinin içini gülümsetiyorken niçin..."

Heyecanla kestim lafını.

"Ama Ozan buradaysa, niçin Galata'da kalmasın ki? Düşünüp düşünüp içinden çıkamıyorum. Dünyanın en güzel evine sahip. Hem zaten bok gibi bir ev olsa ne yazar? Ozan Galata'ya bakan o evi saraylara bile değişmez. Nasıl oldu da o evden çıktı aklım almıyor."

"Belki satmıştır," dedi Leman abla. Dümdüz. İçimi dile dökemedim; her yanımı bir korku kapladı. O ise devam etti. "Ya da kiraya vermiştir. Anadolu yakasında çalışıyordur. İmkânı olan kimse her gün karşıya geçmek istemez. Belki şehir dışında çalışıyordur; Kocaeli, Gebze gidip geliyordur her gün. Oğulcan'ın okulu için oradadır. Ya da belki Oğulcan'ın anne babası İstanbul'a taşınmıştır. Bir sürü seçenek var."

Uyumadan Önce Tuttuğum DilekWhere stories live. Discover now