Bölüm 21, Günah Çıkartırken Dizlerinin Üzerine Çök

Start from the beginning
                                    

  Savaşın sonrasındaki yıllar boyunca şehri yeniden ayağa kaldırmak için elimden gelen her şeyi yaptım. Gerekirse kırılmış her bir taşı kendi ellerimle yerine koydum. Ama onun evine dokunamadım, Mara'nın evine gidemedim. Dediğim gibi ilk elli yıl en zoruydu çünkü onun ölmüş olduğunu kabullenmekte güçlük çekiyordum. Athena'nın elleri onun boynuna hiç sarılmamış gibi, ince boynunu hiç kırmamış gibi hayatta olduğuna inanmak istiyordum.

  Ama imkansızdı.

  İki yüzüncü yıla ulaştığımızda ise yeniden bir bütündüm, en azından ilahiliğim toparlanmıştı. Ruhen hala bitik durumda olsam da yeniden Kehanet Tanrısı olabilirdim.

  Ve şimdi, savaşın üzerinden beş yüzyıl geçmişti. Siz ölümlüler için uzun bir süre biliyorum ama benim için nasıl geçtiğini size kısaca anlatmam gerekirse bu kadar sürdü işte. Siz bu cümleleri okuyana kadar benim için o acı dolu beş yüz yıl geçip bitmişti bile.

  "Rae, uyanık mısın?"

  Farah'ın kapımın önündeki sesini duyduğumda ilk başta uyuyormuşum gibi yapmayı düşünsem de buna kanmayacağını çok iyi biliyordum. Bu yüzden onu kandırmaya hiç çalışmadan doğrudan yataktan kalktım ve kapıyı açtım.

  Beni gördüğünde hafifçe gülümsedi ama sonra suratımdaki ifadeyi gördüğünde gülümsemesi silindi. "Yine kabus mu gördün?"

  Omuz silktim. "Uyumadım," diyerek kestirip atmaya çalışsam da gözleri merakla kısıldı. "Uyku tutmadı."

  Farah teklifsizce odama daldığında onu kolundan tutup dışarı çıkartmayı düşündüm ama bunu yapmak için bile gücüm yokmuş gibi hissediyordum.

  Yatağa geri dönüp oturdum, postları bir kenara attım. "Neden buradasın Farah?"

  Farah yatağa yanıma oturduğunda yeniden aynı konuşmayı yapacağımızı çoktan biliyordum çünkü birkaç gün önce bunun görüsünü görmüştüm. "İzin ver yalnızlığını dindireyim." Elimi tutmak için uzandığında kendimi çektim. Yumuşak ifadesi suratından silinirken, "O öldü," diyerek acımasızlaştı. "Bunu artık kabullenmek zorundasın, beş asır geçti Rae."

  "Bitti mi? Bittiyse eğer biraz uyumak istiyorum."

  Farah bir şeyler daha söyleyecekmiş gibi ağzını açsa da hemen kapattı ve ortadan yok olmadan önce sadece, "Yarın Karr gelecekmiş," dedi.

  Onun biraz önce oturduğu boşluğa baktım. Hayatımdaki herkes, tüm tanrılar bundan ibaretti işte. Benim yanımdalardı, tüm bilinmeyen tanrılar benim yanımdaydı.

  Ama sonrasında yoklardı işte.

☽ ☆ ☽

  "Kahvaltıda içmeye başlayacaksan bana da haber vermen gerekirdi." Karr'ın eğlenceli sesini duyduğumda kadehimi dudaklarımdan uzaklaştırdım.

  Genellikle kahvaltılarımı yapmayı tercih ettiğim balkonuma girerken kafasındaki miğferi çıkartıp bir köşeye atmıştı bile. Miğfer vazolardan birine çarptı ve eski eşya parçalara ayrıldı. "O vazo bin yaşındaydı," dedim kadehimi masaya koyarak.

  Karr gelip karşıma oturdu. "İyi ya bizden yaşlı değilmiş." Kadehime uzanıp aldı ve içindeki şarabı bir dikişte bitirdi. "Sen Sparta'nın koruyucu tanrısı olmalıymışsın, sen de benim çocuklar gibi içiyorsun."

  Masada duran elimde yeni bir kadeh belirdi. "Geleceğini bilmiyordum, dün akşam haberim oldu."

  Karr sesimdeki imayı canlı kırmızı gözleriyle karşıladı. "Haber verseydim de Troya'yı bulamayayım diye şehre kalkan çektirseydin değil mi?"

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Where stories live. Discover now