Jules içinin daraldığını hissetti. Bu çay sohbetlerine gelmeyi hiç sevmiyordu ama Bayan Davis'in on teklifinden dokuzunu reddettiği için bazen kendini gelmeye mecbur hissediyordu. Kadın hemen karşısındaki evde yaşamasaydı belki de onu görmezden gelmek daha kolay olurdu...

Çayını yudumlarken neredeyse bir saattir burada olduğunu fark etti. Giderse eğer kimseye kabalık etmiş olmazdı. Yerinde kıpırdanırken Bayan Gerhardsen'in anlattıkları dikkatini bir anda ona vermesine neden oldu.

"Bilmiyorum. Onu nasıl düzelteceğimi bilmiyorum." diye yakındı arkadaşlarına bakarken. Çayından bir yudum almak için başını hafifçe eğdiğinde gıdısı iyice belirgin hale geldi. "Evliliğimizin ilk yılları böyle değildi. Öyle sevgi dolu bir adamdı ki... Şimdilerde sadece akşam yemeklerinde bir araya geliyoruz ve o kısa anlarda bile hiçbir şey konuşamıyoruz." Gözlerine dolan yaşları gizlemek için eliyle kendine yelpaze yaptı. "Gerçi... benim aklıma konuşacak bir sürü şey geliyor. Yemek yaparken dinlediğim radyo yayınından veya yürüyüşe çıktığımda yol üstündeki butiklerde gördüğüm kıyafetlerden bahsetmek istiyorum ama bunların ilgisini hiç mi hiç çekmediğini gayet açık bir şekilde dile getirdi."

Bayan Belitz bütün romantikliğiyle "Ah bu çok... çok kalp kırıcı." diyerek Bayan Gerhardsen'e sarıldı.

"Bir şerifin anlatacak hiçbir şeyi olmuyor mu yani..." diye mırıldanmıştı Jules ağzının içinde ama onu kimse duymadı.

Bayan Davis Bayan Gerhardsen'in boşalan fincanını göstererek "Tatlım, bir bardak daha alır mısın?" diye sordu. Bayan Gerhardsen başını evet anlamında salladı. Bayan Davis ona dumanı tüten yeni bir fincan çay getirdiğinde tekrar konuşmaya başladı. "Ona gününün nasıl geçtiğini sorduğumda bütün bunlardan sıkıldığını söylüyor. Bir gün dayanamayıp 'ben de sıkıldım' diye patladım. Bundan sorumlu olmadığını söyledi sadece ve evden çıkıp gitti o gece. Ertesi sabah döndüğünde ise yine hiçbir şey olmamış gibi davrandık. Kahvaltı hazırladım." Bu sefer gözünden damlayan yaşı işaret parmağıyla sildi.

Bayan Davis "Bay Gerhardsen gerçekten çok acımasız! Bir kadınla böyle konuşulmamalı." dedi. Fakat Bayan Gerhardsen bunun üzerine tekrar lafa atıldı. "Hayır hayır hayır... hiç acımasız değildir benim Jordan'ım." Acıyla karışık bir şekilde gülümsedi. "Ben liseye giderken o her okul çıkışı okuluma gelirdi. Birlikte gezerdik kasabanın içinde. O, o zamanlar bir tamirhanede çalışırdı. Az bir maaşı vardı ve bununla her fırsatta bana hediye alırdı. Kitap okumayı sevdiğimden elinde hep bir roman olurdu."

"Seni sahiden çok seviyor olmalı." Az önce anlatılan her şeyi unutmuş gibi hülyalı bir ifade vardı Bayan Belitz'in gözlerinde.

"Fakat artık böyle biri değil." dedi Jules en sonunda ciddiyetle. Kadının anlatacaklarını bitirdiğini düşünmüştü.

Bayan Gerhardsen'in onun bu konuya dahil olmasına şaşırmış gibi baktı. Sonra ise mesafeli bir ses tonuyla Jules'u yanıtladı. "Hala böyle biri. Yalnızca... Yalnızca bir dönemden geçiyor, hepsi bu." Yabancı birinin yanında içini döktüğü için pişman olmuştu. Ayrıca kocası hakkında kötü düşünülsün istemiyordu. O kasabanın şerifiydi.

Jules normal zamanlarda uzun konuşmalar yapmaktan kaçınırdı fakat bugün onda bir değişiklik vardı ve düşüncelerini dile getirmekten kendini alıkoyamıyordu. Dostane bir tavır takınmaya çalışarak "Bana yalnızca bir dönem gibi gelmedi anlattıklarınız Bayan Gerhardsen. Uzun bir zamandır size karşı bu şekilde saygısız ve ilgisiz olan bir adamdan bahsettiğinizi düşündüm."

"Tanımadığınız biri hakkında nasıl saygısız dersiniz Bayan Torrey?" diye karşılık verdi Bayan Gerhardsen. "Ayrıca başkalarının özel hayatı hakkında bu kadar rahat bir şekilde yorum yapmanız asıl saygısızlıktır. Sizden bir özür bekliyorum."

Bayan Davis iki arkadaşının böyle tatsız bir sohbetin ortasında kalmalarından dolayı oldukça gergindi. Araya girmeye niyetlendi ama Jules ondan önce davrandı. "Kabalığımı affedin Bayan Gerhardsen fakat sizi mutsuz eden bir evliliği sürdürmemelisiniz. Bu benim düşüncem."

"Tanrı aşkına sen kim oluyorsun?" Bayan Gerhardsen öfkeyle soluyordu. Kate teyzesini sakinleştirmek ister gibi koluna dokunmuştu ama kadın ters bir hareketle onun elini itmişti. "Evlilik bu kadar kolay bir şekilde bitirilebilen bir şey değildir Bayan Torrey. Bir evliliği yürütmek için emek vermek gerekir. Kadınların bu konuda erkeklerden daha sabırlı olması gerekir elbette. Yapıları gereği onlar daha kolay öfkelenebiliyor. Bende kocasını seven her kadın gibi evliliğimi sürdürmek için elimden gelen her şeyi yapacağım."

Jules o an karşısındaki kadının ne kadar geri kafalı olduğunu düşündü. Fakat konuşurken bu kelimeyi kullanmaması gerektiğini kendine hatırlatarak "Sizinle aynı fikirde değilim." dedi sadece. Bu konuşmanın uzadıkça daha da çirkinleşeceğini düşünüyordu ve kimseye bir yarar sağlamayacaktı. O yüzden gitmek üzere ayağa kalktı ve son bir söz söylemek için durdu. "Ben yalnızca mutsuz bir evliliğin sürdürülmemesi gerektiğine inanıyorum."

Hala öfkesi dinmeyen Bayan Gerhardsen "Siz evlilikten ne anlarsınız?" diye sordu gözleri alev saçarak. "Benim çocuklarım var. Biz ayrılırsak onlara ne olacağını düşünmek zorundayım. Tabii siz bunları anlayamazsınız Bayan Torrey çünkü siz bir anne değilsiniz."

Jules olduğu yere çakılı kalmıştı. Aldığı nefesin boğazında takılıp kaldığını hissetti ama derhal kendini toparladı. Yüzünü Bayan Davis'e çevirerek "Çay için teşekkürler." diye mırıldandı yarım ağız ardından hızla bahçe kapısına ilerleyerek çıktı. Bayan Davis onun peşinden gitmek istedi ama Bayan Gerhardsen'in bakışları üzerine yerinde oturmak zorunda kaldı.

Jules yolun karşısına geçerek bahçe kapısını açtı. Evin arkasından gelen kahkaha sesleri kulağına dolunca arka tarafa doğru ilerledi. Birkaç çocuk bahçenin içinde koşturuyordu. Ayaklarının altında parçalanmış beyaz zambaklar vardı. Sinirle çocuklara bakarken içlerinden isminin Nora olduğunu bildiği kız "Bayan Torrey saklambaç oynamak için bahçenize girmiştik." dedi utangaç bir şekilde. "Hemen çıkacaktık."

"Tanrı aşkına!" diye çıkıştı Jules hepsine. "Çıkın bahçemden. Derhal!" Çocuklar koşturarak ön bahçeye gittiler. Açılıp kapanan bahçe kapısının sesini duyduğunda Jules kendini toprağın üzerine bıraktı. Gözü ezilen beyaz zambaklardaydı. Bir süre orada öyle oturduktan sonra eline bahçe süpürgesini alarak çiçekleri temizlemeye başladı.

*

Evergreen: "The love that is always as new as it was in the beginning. In short, the time never passed since you first started having the love for a person." Her zaman başlangıçtaki kadar yeni olan aşk. Kısacası, bir insanı sevmeye başladığınız günden bu yana hiç zaman geçmedi.

EvergreenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin