Bölüm 16, Ölmen Ölümüm Olur

Start from the beginning
                                    

"Ben sana bir şey yapmayacağım," dedim kendimden emin olarak. "Sen bana yapacaksın."

Rae'nin gözlerindeki yıldızlar beklentiyle yanıp döndü. "Şimdi ilgimi çektin işte," diyerek ne kadar keyiflendiğini belli etse de dirseğimle kaburgalarına bastırdığımda öksürdü. "Lanet kadın, dinliyorum, tamam."

"Kirke'nin bana verdiği defterde bir büyü buldum. Sana yaptığım bağlama büyüsüne çok benziyor ama tek yönlü," dediğimde bakışlarından kafasının karıştığını anladım. "Beni kendine bağlayacaksın ama bu tek seferlik kullanabileceğin bir şey. Sadece ihtiyacın olursa diye."

"Gitmeyi düşünmediğini sanıyordum." Sesindeki hayal kırıklığı elle tutulacak kadar somuttu. "Yoksa yanıldım mı?"

Kafamı iki yana salladım. "Hayır, sadece tedbirli olmak istiyorum. Adını andığımda gelebildiğini biliyorum ama Apollon da Kirke de bunun önüne geçebilmenin bir yolunu buldu." Uzanıp saçlarını okşarken başka kimin bunun önüne geçebildiğini düşünmedim bile. "Korkuyorum Rae, gelecekten çok korkuyorum." Bunu itiraf etmem her ne kadar zor olsa da ondan gizlemenin bir anlamı yoktu.

Zihnime girmesini ve korkumun ne denli büyük olduğunu hissetmesini beklesem de bunu yapmadı. Bunun yerine uzandığı yerden doğrulup gözlerimin içine baktı. "Korkma," dedi bir çırpıda. "Seni nerede olursan ol bulacağımı biliyorsun."

Bütün bu koşuşturma boyunca düşmediğine şükrederek belimdeki kemere sıkıştırdığım şişeyi çıkartıp ona uzattım. "Bunun içinde kanım var," dedim. "Nerede olduğumu göremediğinde bunu defne yapraklarına dök, seni bana getirecek."

Rae uzanıp şişeyi elimden aldı, ağırlığını tarttı. "Bu kanı hangi yarandan akıttın?" diye sorduğunda avcumun içindeki ufak kesiği gösterdim. Önce dudaklarıyla sonra da parmaklarıyla yaraya dokunduğunda kesik iyileşti. "Kanı akması gereken benim, sen değilsin."

Borazan sesi sessiz ormanda patlayarak yankılandığında Rae avcumu bir kez daha öpüp ayağa kalkarken beni de beraberinde kaldırdı. Şişeyi elinde sıkıca tuttu, şişe ortadan kaybolurken bunu kullanması gerekmeyeceğini yalnızca ummakla yetindim.

☼☼☼

Ormandaki bir açıklıkta yakılan şenlik ateşinin sıcaklığı suratıma vurup da beni biraz olsun ısıtırken sessiz kalmayı tercih ettim. Tara oku hala elinde, ava devam etmek istermiş gibi avı rolünü üstlenen genç adamdan uzak bir köşede bekliyordu. Biz şenlik alanına geldiğimizde kendi avıyla burun kıvırarak peşimizden gelmiş ve o andan itibaren de ondan uzak durmayı tercih etmişti. Belli ki genç adam onun için çok kolay bir hedef olmuştu ve o daha fazlası için yanıp tutuşuyordu.

Bu tuhaf tanrısal av partisinden en çok zevk alan Sabra olmalıydı çünkü bir yanında Hector öbür yanında ise kendi avıyla gülümseyerek sohbet ediyor, kadeh kadeh şarap içiyordu. Turuncu saçları yanan şenlik ateşinin bir parçası gibi bütünleşirken Troya Kralı ise gözlerini ondan alamıyordu. Sabra'nın kahkahaları bizim için çalınan lir sesini de avın bir canlandırmasını yapan göstericilerin konuşmalarını da bastırıyordu.

Karr yanıma geldiğinde gözlerim çoktan Seus'la şakalaşan Rae'ye kaymıştı bile. Zihnimin içinde süzülmediğini bildiğimden kendimi biraz daha güvende hissediyordum. Karr kadehini benimkine tokuşturduğunda ağzıma bir yudum şarap bile koymadığımı ancak fark edebildim. "Bu kadar durgun olma," dedi parlak gülümsemesinin ardına gizlediği bir uyarıyla. "Gözü her an senin üzerinde."

Onu hareketlerini taklit ederek ben de gülümsedim. "Elimde değil," derken sesimi neşeli tutabilmek için elimden geleni yapsam da başarısız oldum. "Kıyamete sürükleniyoruz."

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Where stories live. Discover now