26-Kandırılmak♣️

En başından başla
                                    

"Eylül ne oldu?" Ahh tabi yanımda abim vardı. Yüz ifademi bozup tekrar gülmeye başladım. Tabi ne kadar becerebildiysem.

"Bensiz eğlence yapıyorsunuz demek!" Kapının aniden açılmasıyla Meriç Abim içeriye girdi. Yüzünde sahte bir üzüntü vardı. Ama gelme zamanlaması gerçekten muhteşemdi. Abim ve sorularından şimdilik yırtmıştım.

"Ne eğlencesi ya benim yakışıklı, karizmatik, kaslı abicim biricik güzel kardeşini öldürmeye çalışıyordu o kadar!" dedim birazcık sevimli görünmeye çalışarak. Tamam çokta olabilir.

"Yanlış söyledin! Benim biricik güzel, cadı ve yalaka kardeşim olacaktı!" Abime dil çıkararak önüme döndüm ama bununda cezasının olacağını çok iyi biliyordum.

"Kıskanıyorum ama!" Gülerek Meriç Abime döndüm. Gidip yanaklarını sıkmaya başladım.

"Oyy benim tatlı ama tatlı, yakışıklı, kızların gözdesi, ama sadece benim abim olan biricik abim." Gülerek yanaklarını sıkmayı bırakıp yanaklarından öptüm.

"Iyy köpek mi sevdin sen!" 

"Ne yaparsın kardeşim kız herkesi hak ettiği gibi seviyor!" Gülerek abimlerin atışmalarını izliyordum. İyi ki gelmişlerdi iyi ki burdalardı. Onların hallerine gülerken insan kendi aklındakileri biraz olsun unutabiliyordu.

"Gülmem mi gerekiyor şimdi? Eğer gerekmiyorsa şu kız öldürme işine bende devam etmek istiyorum da!"  İşte yine ne kadar tartışsalar da bir araya gelmişlerdi. Aralarında kaç senenin vermiş olduğu kardeşlik bağı çok güçlüydü.

"Hiç vakit kaybetmeden!" Gülerek bana doğru geldiklerini görünce korkarak yatağa doğru ilerledim. Kapı tarafında Meriç Abim olduğu için oraya kaçamazdım. Bir kişiyle başa çıkamamıştım. İkisiyle nasıl çıkayım?

Hızlıca üzerime gelip beni gıdıklamaya başladıklarında çığlık atarak gülmeye başladım. Bir yandan gülerken bir yandan da onları engellemeye çalışıyordum. Sanırım tırnaklarım ve tekmelerimle onları iyi benzetmiştim bende.

"Yeter artık ölcem!" Zorla konuşmamdan sonra gülerek bıraktılar. Gerçekten ölecek gibi hissediyordum ve gülmekten karnım ağrıyordu. Gülmeme devam ederken kapıda tanıdık bir siluet görmemle kendimi durdurmayı başardım. Rüzgar kapıda durmuş bizi izliyordu. Abimlerde benim baktığım tarafa bakınca Rüzgarı fark ettiler. Büyük ihtimalle Rüzgarla aramda bir sorun olduğunu fark etmişlerdir.

"Annem yemeğe çağırıyor." Rüzgar söyleyeceğini söyleyip gitmişti. Demek ki sadece onu söylemek için gelmişti. Başka ne bekliyordum ki? Gelip bana açıklama yapmasını mı?

"Hadi yemeğe!" Abimin kaldırmasıyla ayağa kalktım. Hiçbir şey yiyecek gibi hissetmiyordum ama onlara bir şey belli etmeyip iyi görünmek için yanlarında olmak zorundaydım.

"Tamam yüzümü yıkayıp geliyorum." Banyoya girip yüzüme su çarptım. Güçlü olmam gerekiyordu. Eminim her şeyin mantıklı bir açıklaması vardı. Yüzümü kuruladıktan sonra aşağıya inip yanlarına gittim. Rüzgarın yanı, benim her zamanki yerim boştu. Ayaklarımı zorlayıp yanına oturdum.

"Afiyet Olsun." diyerek gülümsedim. Rüzgar ne konuşuyor ne de tepki veriyordu. Bu durum oldukça can sıkıcı ve garipti.

"Neler yaptınız bakalım bugün?" Elif Teyzenin sorusuna yine Rüzgar'ın cevap vermemesiyle boğazımı temizleyip ben konuşmaya başladım.

"Tekne turuna gittik. Çok eğlenceli vakit geçirdik. Hatta Rüzgar'ın arkadaşlarıyla tanıştım." dedim gülerek. Ya da gülmeye çalışarak, hatta yalnız olsam ağlayarak.

"Çok sevindim kim o peki arkadaşlar ben tanıyor muyum?" Rüzgar bu sefer benden önce davranıp cevap verdi.

"Burada birkaç kez görüştüğüm kişiler sende tanımıyorsun anne." Rüzgarın soğuk konuşması karşısında ürperdim. Ne yani bana mı kızmıştı. Rüzgarın elini kaldırıp cevap vermesiyle fark ettiğim şey ile donakaldım. Elinin üstü mosmordu. Kendimi tutamayıp elini tuttum.

"Elin." diyerek mırıldandım. 

"Önemli bir şey yok." demesiyle boş verip hemen elimi çektim. Ani olan bir şeydi zaten. Bende kafama takmamaya çalışarak önüme döndüm.

"Eylül kızım yesene!" İçimden uyumaktan başka bir şey gelmiyordu ki!

"Yok ben çok yorgun hissediyorum yatsam olur mu? Hem söz veriyorum yarın kahvaltıda çok yicem." dedim inandırmaya çalışarak. 

"Eylül otur yemeğini ye!" Abimin sinirle karşı çıkmasını umursamamaya çalıştım. Elif Teyzem varken bir şey diyemezdi.

"Tamam Rüzgar sorun yok. Eğer yarın kahvaltı için söz verirsen neden olmasın?" Gülerek Elif Teyzemi onayladım. Abime baktığım zaman sinirli gibi görünüyordu. Bir şey yapmamıştım ki sadece yemek yemek istememiştim.

"Sabah kahvaltısıyla duruyorsun!" Rüzgarın sesiyle durdum. Bende aynı soğuk sesimi ona yönelttim. Onun gibi hiçbir şey olmamış gibi davranamazdım.

"Tamam birde yarın sabah kahvaltı yapıcam!" diyerek masadan kalkıp odama çıktım. Sonunda düşüncelerimle baş başa kalabilecektim.

Gözyaşlarımla beraber kendimi uykuya bıraktım. Korkularım vardı. Endişelerim.

..

"İnan bana sevgilim. Güven bana. İnan her şey senin için. Her şey daha güzel olacak inan bana. Yeter ki inan. Bizi tekrar bitirme."

Saçlarımda hissettiğim eller ve duyduğum sözlerle gözlerimi açıp uykudan kalktım. Rüzgar tam arkamda olmalıydı. Ona hiç belli etmeden yatmaya devam ettim. O da başlarını duyamadığım sözlerini bitirip, saçlarıma öpücük bırakıp odadan çıktı.

"Sana inanmak istiyorum sevgilim." diyerek mırıldandım bende ondan sonra.

..

Sabah gözlerimi açıp, saate bakmak için telefonumu elime aldığımda, bilinmeyen numaradan mesaj geldiğini gördüm. Bir yanım açmazsam meraktan öleceğimi söylerken, diğer yanım açmamam için yalvarıyordu. En son dayanamayıp mesajı açtım.

'Rüzgarcığının seni kandırmadığı nereden belli? Nisancım ya da Ekimcim!'

Keşke açmasaydın diye söylendi kalbim. Keşke açmasaydında, kuşkularından yeni kurtulmuşken tekrar düşüncelere dalmasaydın. Mesajı okudukça aklım daha da karışıyordu. Ne demek istiyordu? O sürtük kız olduğuna emindim. Peki dün geceden sonra hala Rüzgara inanmalı mıydım? Kafam iyice karışınca saate baktım. Saat daha sabahın yedisiydi. Koşmaya karar verip evden çıktım. 

Düşünmemiz ve kafa dağıtmak için en güzel yer olan deniz kenarına geldim. Düşüncelerimle beraber yürümeye başladım.

Aklım karıştıkça, yürümekten koşmaya geçtim. Canım acıdıkça koştum. Fiziksel acının, kalp acısını geçireceğini umarak koştum. En son dayanamayarak kumlara çöktüm ve hıçkırırcasına ağlamaya başladım. Her şey çok güzel giderken, bir anda bozulmuştu. Rüzgar'a inandıkça, ona inanmak istedikçe karşıma engeller çıkıyordu.

Bütün içim boşalırcasına hıçkırarak ağlamaya devam ettim. Ağlarken,bilincimin yavaş yavaş kaybolduğunu hissettim. En son hatırladığım şey ise, kumların üzerine yığılmamdı.

♣️♣️♣️


İşler yavaş yavaş karışıyor! Tahminleri olan?

İyi ki Varsınız!




DÖNÜŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin