Bakmaya devam edince bıkınlıkla nefesimi verdim. "Toplantıdan sonra Kaan'la buluşacağız. Acelem var. Hadi."

Başını olumlu anlamda sallayınca valizi eline aldı. Arabaya doğru ilerledik. Biraz daha devam etsem oyunculuktan ödül verecektim kendime. Tamam biraz yalancılığıda kaçıyor ama beyaz bir yalandı. Tamamen mecburiyettendi. İşimi riske atamazdım. Ve Kaan'ı bekleyecek daha fazla takkatim kalmamıştı. Evime dönmeyi her şeyden çok istiyordum. Siyah arabaya bindiğimde şoför direksiyon başına geçip kontağı çalıştırdı...

Arabadan inip apartmana doğru yürüdüm. Çantamdan anahtarı çıkardım. Kapının aralanmasıyla içeriye adım attım. Gözümün önünde bir kaç anı canlanınca düşüncelerimi değiştirdim.
Valizi kenara bırakıp kanepeye oturdum.
Evi baştan aşağı süzdüm. Bıraktığım gibi değildi. Dağınıktı. Enerjimi toplayıp sonra eve baştan aşağı çekidüzen verecektim.

Telefonumun çalmasıyla irkildim. Cebimden çıkarıp ekrana baktığımda bende kayıtlı olmayan 11 haneli numara gördüm. Bir yanım açmamı söylerken diğer yanım bırak çalsın, diyordu. Çünkü içime süphe girmişti. Kaan'ın da dediği gibi diken üstündeydik. Merakıma yenik düşerek telefonu kulağıma götürdüm.

"Alo."

"Berra?" Dedi kulağımı dolduran ses.

Ses bana tanıdık gelince, "Kaan sen misin?" Dedim.

"Evet." Ses tonu dümdüzdü ama kalın ve otoriter bir şekilde çıkıyordu. Sonunda aklına gelebilmiştim. Hayret! Şaşırtı beni. "Bana söylemeden neden evden çıkıyorsun?" Bir hafta sonra sadece bunu mu sormuştu gerçekten? Önce bir nasıl olduğumu sorar insan. "Kafana göre takılmayacağının farkındasın değil mi? "

"Kendimi toparladım sayılır. Ve evime geldim. Senden izin mi alacaktım anlamadım?" Hiç bir şey olmamış gibi konuşması beni sinirlendiriyordu. Duymak istediğim cümleler bunlar değildi. Tatmin olmuyordum.

"Ne konuştuğumuzu hatırlıyor musun?"

"Evet! Hatırlıyorum!" Birden yükselince ben bile kendime şaşırdım.

"Hayırdır bir sorun mu var, sen fazla gerginsin?" Ses tonu ciddileşip yükseldi.

Ne diyeceğimi bilemedim. Bir kaç saniye sesim kesildi. Sahi ne diyecektim. O kadar laf ettikten sonra beni ne arayıp ne de sordun. Beni eve kapatıp gittin. Birden ortadan kayboldun mu, diyecektim?

Ama her istediğini yapıyordu. Ne dediyse o oluyordu. Paşama bak ya! Beni hapset sonra hiçbir şey olmamış gibi devam et! Düşündükçe sinirim tepeme atıyordu. Sanırım bu duruma fazla içerlenmişimki kendi kendime tartışıyordum.

Boşta kalan elimle saçımı düzelttim. Yumuşak bir şekilde "Hayır bir şey yok." Diye mırıldandım.

"Emin misin bir an sessizleştin?"

"Eminim, sadece sıkıldım ve bunaldım dört duvar arasında." Aslında bahane değildi, doğruydu. Ruhum sıkışıyordu artık. Ferahlamaya ihtiyacım vardı.

"Anladım." Dedi kısaca.

Hayır! Ben kinci bir insan değilim! Hayır! İçerlenme Berra! Sakin ol!
Gözlerimi kapattıp öylece bekledim. İç sesimle büyük savaş çıkacaktı aramızda. Sanki yaşadığım şeylerin sebebi o değilmiş gibi birde vurdumduymaz davranıyordu. Yüzüne vurmuyorum diye bu kadarda olunmaz ama değil mi?

Dudaklarımı aralayacağım vakit benden hızlı davrandı. "Akşam 18:30 da hazır ol seni alırım."

Affalayarak "Ne için?" Dedim.

"Akşam yemeği için."

"Akşam yemeği mi?" Diye tekrarladım şaşırmış bir sesle. Bu teklif hiç beklemediğim anda gelmişti.

SİYAHIN YANSIMASIWhere stories live. Discover now