lament of orpheus

62 7 5
                                    

Yer Altının Kralı için her yaz nasıl geçiyorsa bu da öyle bir yazdı. Persephone, annesi ile birlikteydi o ise babasıyla yalnız kalmıştı. Kronos, zamanın kendisi, Hades için bir ızdıraptı bu. Zaten çocukluğunu zamanın karnında eriyip giderken geçirmişti, herkesten fazla ona zarar vermişti bu zaman denen şey, onun açtığı yaraların bedeninde hala izi duruyor, zaman zaman yeniden açılıp kanıyordu. Bir iç çekti, üstü kapalı göğe baktı. Yeryüzündeki aşıkların dudaklarından duymuştu "Ne kadar uzaklarda olursak olalım, bir yıldızda buluşuruz.", bu söz duyduğu andan beri büyülemişti onu belki de sebebi onun göğünde tek bir yıldız bile olmamasıydı. Kendini işine vermeyi denedi, olmadı, başaramadı. Onu çok özlemişti, "Yılın sadece 3'te 1'i mi?" diye bir isyan çekti içinden. Oysa o, her günü onunla geçirirdi elinden gelse, her günü, her saati, her dakikayı, saniyeyi, saliseyi... Sadece gözleriyle okşamaya razıydı onu. Bu karamsarlığa daha fazla dayanamadı, sarayına girdi. Taht odası, altın işlemeli siyah mermerden yapılmıştı odanın yanlarında tahta giden halıya eşlik eden 6 tane devasa pencere vardı, bu pencerelerden bir ışık hüzmesi düşüyordu her bir adımına. Havada tozlar parlıyordu, hızlı adımlarla tahtına doğru ilerledi, oturdu. Bir soluna baktı, görmek istediği manzarayı göremeyince tahtının kolunda asılı duran miğferi aldı, kafasına taktı ve bir aceleyle yeryüzüne giden mağaraya doğru yola koyuldu.

İnsan eli değmiş diyarlara geldi Hades, varlığında korkularından kucağına düşecek insanların arasından yaz gecesi esen soğuk bir rüzgar olup geçti. Duyduğu en hoş müziklerden birini çalıyordu birisi, caddelerde oynayarak, dönerek, salanarak ilerledi yoluna. Gece vakti olmasına rağmen her yaştan insan sokaktaydı, müziğin eşliğinde onları seyretti. Çok gürültülü bir geceydi, en sonunda şehir meydanına geldi. Tam ortasındaki yeşilliğin üstünde durdu, kendini bıraktı. Yere düştü. Yıldızlı gök artık gözlerinin önündeydi, gözünün görebildiğine hatta çok daha fazlasına kaplıydı yıldızlar. "Persephone'm " dedi, "Sen de aynı yıldızları görüyor musun?". "Bu gök..." dedi "Tıpkı bize benziyor. Bu karanlıkta gözlerimi kamaştıracak kadar parlayan yıldızlar sensin, yıldızlara sarılan karanlık gök de ben." Kendini şarkıya bırakmıştı, müzik adeta kulağından giriyor, kafasının içini binbir hayalle bulandırıyor, sonra tüm korkularını alıp öbür kulağından kaçıyordu. Elini tutulacağını umarcasına göğe uzattı ve gözlerini kapadı.

Gözlerini açtığında, müzik hala durmamıştı. Sanki yatağı toprak, çarşafı üstündeki birkaç çimen değilmiş gibi rahattı. Esnedi, gerildi. Biraz daha iyiydi, bu müziği çalan adamın kim olduğunu öğrenmek istedi. Bir tavernaya kadar müziği takip etti, içeri girdi. İçerisi bir tavernaya göre çok sessizdi, yalnızca müzik vardı. Ve bu müzik o kadar lezzetliydi ki kimse bir çıt çıkarıp onu bozmaya kıyamıyordu. O an odadaki tüm kadınların, yakışıklı müzisyen karşısında ağzının suyu da aksa bir kadın vardı ki onu sanki elinin her hareketini aklına kazır gibi izliyordu. Sanki onun şarkılarında kaybetmişti kendini, ve şimdi de kendinden bir yudum alıyordu. Eros, değildi belki ama Hades de aşkı gördüğünde tanırdı. İşlerin daha da eğlenceli hale geldiğini düşündü ve yüzünü bir gülümseme ele geçirdi, tam da o anda müzisyen şarkısının sonuna gelmişti. Şarkı biter bitmez birden tüm taverna ayağa kalktı, alkışlamaya başladı, hatta bu alkışlara yüzünde gülümsemesiyle Hades de katılmıştı. O an bir karar verdi, bu adam her kimse onu öldüğünde sarayının müzisyeni yapacaktı. Yakışıklı adam kalkıp, ona aşık gözlerle bakan kadının yanına gitti, elinden tuttu, kaldırdı. "Benimle gel, Eurydice, sana bir şeyler söylemem gerek" dedi ve tavernanın arka kapısından çıkıp gittiler. Ölümün Kralı da peşlerinden gitti. Dışarıda güneşin ağaç dallarını delip geçtiği bir ormanda, taşın üzerine oturdular. "Eurydice". "Evet, Orpheus? Bana ne söyleyeceksin?" dedi Eurydice, Orpheus'un yüzünde korku ile heyecan karışımı bir his vardı. Bi an utandı ve yere baktı, ama hemen cesaretini topladı Eurydice'ın küçük ellerini ellerine aldı, göğsüne kadar kaldırdı. "Eurydice!" dedi, Eurydice sevgilisinin bu çocuksu tavırlarına alışkındı, "Evet?" dedi hafif gülümseyerek. Onun bu tatlı gülümsemesi Orpheus'u bir an nefessiz bırakmıştı, ilk aldığı nefeste bağırdı "Evlen benimle! Lütfen!".
Eurydice, şaşırdı. Güzel gözleri, büyümüş şaşkınlıkla korku arasında bir yerde sıkışıp kalmıştı. Orpheus'u seviyordu tâbii ancak Orpheus, tanrıların işlerine karışmıştı. Bir elçi gibi şehir şehir gezip tanrıların hikayelerini müziği ile anlatırdı. Eurydice, ise bir gün onun bir tanrıyı kızdırmasından korkuyordu. Böyle şüpheci düşüncelerle sevgilisinin yüzüne bakamadı, gözlerini yere çevirdi. Orpheus, ona bir şeyin sıkıntı verdiğini anlayınca sordu "Sorun nedir Eurydice, benim güzel perim?". Eurydice, sessizdi. Uzun bir sessizlikten sonra "Orpheus..." dedi ve sonra tekrar sustu. Orpheus, onun sevgisini sorgulamaya başlamıştı "Yoksa beni eskisi gibi sevmiyor musun?" dedi gözleri yaşararak. Bunu duyan Eurydice hemen çıkıştı "Hayır! Hayır! saçmalama! Benim sana olan sevgimin bitmesi nasıl mümkün olabilir?". Bunun üzerine Orpheus sordu "Sorun nedir öyleyse?", Eurydice gözlerinde umutsuzlukla açıkladı, "Orpheus, bak. Seni gerçekten seviyorum ve birlikteliğimiz hep sürsün istiyorum, ama senin işin tanrılarla ve ben onların işlerine karışmak istemiyorum. Bir tanrı olur da sevgimizi kıskanırsa, ya da bir gün olur da onları kızdırırsan ne olacak? Ben korkuyorum Orpheus, ben yalnızca bir su perisiyim. Bir gün olur da bizi ayırırlar diye korkuyorum." Orpheus, bunları duyduğunda sevgilisini soktuğu duruma üzüldü, kendini geri çekti. Bu sırada bunları duyan Hades, kendi kendine gülümsüyordu, içinden "Emin ol sizi kimsenin ayıramayacağı bir yere götüreceğim." dedi. Orpheus, kaygılı gözüküyordu ama bir kahkaha ile bozdu bu görüntüsünü, hemen Eurydice'ye sarıldı. "Benim güzel bebeğim, düşündüğün şeye bak! Bizim sevgimiz bir olduktan sonra kimse veya hiçbir şey beni senden alıkoyamaz, ölüm bile!" Hades, konuştuğu sözün doğruluğuna şüphe etti, birazcık alınmıştı doğrusu ölüm, ölümlülerin gözünde hep ayrılık demekti. O ise yeraltında sevenler için bir cennet yaratmış, son günlerine dek birlikte olabileceklerinin garantisini vermişti, ölüm, ayrılık değildi. Ölüm, buluşmaktı. Ama Eurydice bu sözlerden etkilenmişti, yine de içindeki korku sürüyordu "Ama sen savaşmayı bilmezsin ki..." dedi sesi kısılarak. Orpheus, sözlerine hak verdi, kafasını salladı "Doğru diyorsun güzel Eurydice, ben savaşmayı bilmem. Ama herkesten iyi bildiğim bir şey var" dedi lirini göstererek. "Onların kalplerine kılıcımı sokamam belki, ama orada binbir farklı his uyandırabilirim sevgilim.". Eurydice gülümsedi, rahatlamıştı ama hemen sonra yapmacık bi şekilde kaşlarını çattı "Ne diyorsun sen be!" dedi, Orpheus korkuyla bağırdı "Ne! Ne dedim! Özür dilerim!" bunun üzerine Eurydice'in yüzünde kendinden emin bir gülümseme oluştu, "Sevgilim değil!" dedi "Müstakbel karım diyeceksin!". Mutluluktan dört köşe olan Orpheus gülerek sarıldı güzel Eurydice'sine ikisi de kahkahalar atıp oynaştılar. Hades, ise yüzünde bir gülümseme, kalbinde açıklanamaz bir pişmanlık ile olanları izliyordu. "Keşke ben de sana sorabilseydim, Persephone."

orpheusDove le storie prendono vita. Scoprilo ora