"Yetimhanede görevli yok mu da orada çalışıyorsun?"

Vardı, fakat benim orada çalışmamın sebebi bambaşkaydı. Hazırladığım masada oturmuş kahvaltı yaparken Asya'nın sorduğu soru ile bakışlar ona döndü. Her zaman mutlaka yanımda olan defteri alarak yazdım. "Çocuklara yardımcı olmayı seviyorum. Ayrıca çalışan kadın yaşlı olduğu için yetişemiyor."

Aslında yetimhaneden ücret falan almıyorduk. Eğer ücret isteseydik muhtemelen orada çalıştırmazdı bizi. Fakat kimse işkillenmesin diye para aldığımızı söylüyoruz. "Bilgisayarda tam olarak nasılsın?" Enes'in meraklı sorusu muhtemelen yazılımcı olduğu içindi. Fakat ileri derece değildi. Çayımı kenara koyup defterime uzanacakken "Dudaklarını oynat," dedi Yekta.

Sürekli defterle yazışmak büyük uğraştı evet ama ben çoktan alışmıştım. "Her konusunda oldukça iyiymiş," diyerek benim dudaklarımdan dökülen sessiz kelimeleri sesli şekilde dile getirdi.

Konuşmayı bıraktığım günden beridir dilini öğrendiğim tek şey bilgisayardı. Masadakilerin şaşırdığını görebiliyordum. "Aven kadar iyi olamazsın," diyen Eslem sırıtmama sebep oldu.

Ben Aven'dim.

"Bu sırıtmayı tanıyorum," dedi Giray yorgun bakışlarını bana çevirerek. Bu çocuğun bakışları hep yorgun ve uykuluydu. Hiç mi uyumuyordu? Ellerimi teslim oluyorum der gibi hava kaldırdım ve dudaklarımı kıpırdattım.

Yekta gibi Vedat'ın da gözleri dudaklarımdaydı. Bu adamın dudak okuyabildiğine emindim. "Hangimizin iyi olduğumuzu öğrenmemiz için kapışmamız lazım." Diğerleri komikmiş gibi gülerken Vedat parlayan gözlerini üzerime dikmişti. Omuzlarımı silktiğimde dalga geçmeleri umurumda olmamıştı.

"Yani en fazla bir yerleri hacler, shop falan yaparsın." Çakır'ın dediğine kahkaha atmak istedim. Ciddi miydi? Enes de benim gibi düşünmüş olacak ki gözlerini devirdi. "Abartmayın. Kızın usta olduğu yazdığı kodlardan belli. Yani belki Aven olamaz ama iyi olduğunu anlıyorum."

Dediklerini tebrik etmek için elimi uzattığımda gülerek sıkmıştı. Mantıklı düşünen bir insan gördüğümde alnında öpmek istiyordum. "Ne zamandan beridir konuşamıyorsun?" Asya'nın art niyet barındırmayan gözlerine baktım. Bu konuyu konuşmak canımı sıkmıyordu, kendimle barışıktım. Sadece sebeplerine de inecek olmalarıydı canımı sıkan.

Derin nefes alıp gözümün önüne gelen görüntüleri ittirmeye çalıştım. "9 Yaşımdan beridir," diye oynattım dudaklarımı ve benim yerime Yekta tekrar dillendirmişti. "Ne sebep oldu?" diye sordu bir anda Çakır. Daha sonra sanki yanlış bir şey sormuş gibi suratını buruşturdu. "Yani anlatmak zorunda değilsin."

Kısa bir an duraksadım söyleyeceklerimi tartmak için. Dilim söylememem gereken şeyler yüzünden lal oldu fakat anlatmak istiyordum sanki. Sadece anlatmamam lazımdı. "8 yaşında kaçırıldım. Orada yaşadıklarım ağır şeylerdi. 9 yaşında ölmek üzereyken bulunduğum günden beridir konuşamıyorum."

Hiçbiri Vedat'ın dudaklarından dökülenleri beklemiyor olacak ki donup kalmışlardı. Evet, problemlerim vardı bunu hepsi fark etmişti fakat böyle bir şey beklemiyorlardı. Ayrıca Vedat'ın da dudak okuyabildiğini gözlerimle görmüş oldum böylece.

"Bilmiyorduk, kusura bakma," diye mırıldandı Çakır kısılan sesiyle. Kafamı sallamış ve kahvaltıma dönmüştüm hiçbir şey yokmuş gibi. Bilmemeleri normaldi kusura da bakacak bir durum yoktu.

Kahvaltı yapıldıktan sonra kafamı dağıtmak için sofrayı toplarken aynı zaman da mesajlaşıyordum. Arada bildirim sesi gelince Yekta'nın gözleri bana kaysa da diğerleri kendi aralarında konuşuyorlardı. Asya masayı toplarken yardım etmiş sonrasına karışmamıştı.

KARADUL +18 - TAMAMLANDI-Donde viven las historias. Descúbrelo ahora