Bölüm 8, Cadının Kalbi Ateşten

Start from the beginning
                                    

  Şala sıkıca sarınırken, "Teşekkür ederim," dedim.

  Rae rahatsızca ayakta dikilmeye devam ederken Kirke'yle göz göze geldiler. Onun bu hali Kirke'yi keyiflendirmiş olacak ki, "Korkma sen domuza çevirmeye niyetim yok," dedi.

  Elimden olmadan güldüm ama Rae'nin öfkeli bakışlarını gördüğüm anda sustum. Demek ki kibir yüklü kehanet tanrısının bile bu hayatta çekindiği birileri varmış.

  "Nazik ev sahipliğiniz için teşekkür ederiz Kirke," dedi Rae kibar ama asabi bir ses tonuyla. Hala ayakta dikiliyordu ve buradan bakınca hiç de rahat gibi görünmüyordu.

  Kirke odanın içinde gezinip bir şal daha aldı ve onu da Rae'ye uzattı. "Bir cadı başka bir cadıyı daima desteklemeli." Gözleri neşeyle parladı. "İyi ki siz erkekler büyü yeteneklerimizin farkında varamayacak kadar aptalsınız, size büyü öğrenmek çekilmez olurdu doğrusu."

  Kirke odanın içerisinde oradan oraya gezinirken Rae gözlerini bir an bile onun üzerinden ayırmıyordu. "Bir hafta sonra onu almak için geri geleceğim," dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Burada benimle kalacağını düşünmüştüm.

  Kirke kahkahalarla gülerken, "Bir haftada ona anca seni nasıl domuza dönüştürebileceğini öğretirim," dedi.

  Rae dişlerini sıktı, belli ki bu kadınla iyi geçinme konusunda kendisiyle savaşıyordu. "O benim kehanet elçim, ondan daha uzun süre ayrı kalamam."

  Kirke kaşlarını kaldırdı ve her bir kelimeden zevk aldığını belli ederek, "Kehanetlerini çalan kadın demek istedin sanırım," dedi bastıra bastıra. "Her neyse, artık olduğu kadar."

  Rae Kirke'nin sözlerini duymazdan gelerek bana yaklaştı, hemen önüme diz çöktü. "İsmimi andığında neler olduğunu duyabildiğimi biliyorsun, sadece bana seslenmen yeterli." Suratımı parmaklarının tersiyle okşadığında ona engel olmadım. "Ona güvenebilirsin."

  "Teşekkür ederim," dedim. "Ölmeden önce bu sefer sana seslenmeye gayret ederim."

  Rae yavaşça alnımı öptü ve benden uzaklaştı, Kirke'ye dönerek bir kez daha, "Bir hafta," dedi ve kapıdan çıkıp gitti.

  Kirke Rae'nin arkasından alayla baktıktan sonra rahat hareketlerle gelip karşımdaki boş sandalyeye oturdu. "Erkekler sence de dünya Atlas'ın omuzlarında değil de kendi omuzlarındaymış gibi davranmıyor mu?" İki elini çırptı, ellerimin arasında sıcak şarap içti. "Erkeklerden uzak bir haftanı kutlamaya bence şimdiden başlamalıyız."

  ☼☼☼

  Hayatımda daha önce bu kadar otu bir arada gördüğümü hatırlamıyordum. Çoğunun ismini bile bilmesem de Kirke bilmeme gerek olmadığını söylemişti. Tek tek bütün otları bana koklatmış, zehirli olmayanların ise tadına baktırmıştı. "Hangi büyü için hangi karışımın gerektiğini bilirsen önünde hiçbir şey duramaz kızım," dedi.

  Elimde tuttuğum pembe ve mor çiçekli bitkileri itinayla yapraklarından ayırırken, "Ona kehanetlerini geri vermemin bir yolu yok mu?" diye sordum.

  Kirke uzanıp yaprakları çiçeklerinden düzgünce ayırmış mıyım diye bakarken, "Bu eski bir insan büyüsü kızım, geri döndürmek seni öldürür," dedi.

  Yaprağın dikeni elime battığında acısa da onu elimde tutmaya devam ettim. "Sonsuza kadar kendimi ona bağladım."

  Başını sallayıp beni onayladı, elindeki kusursuz püreye baktı. "Hem de iki anlamda. Hem onu kendine bağladın hem de kehanetlerini çaldın." Yeşil gözlerindeki gururlu ifadeyle bana baktı. "Erkeklerle oynamayı bilen kadınları severim, özellikle de tanrıların hakkından gelenleri."

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Where stories live. Discover now