"Mutlu oldun değil mi?" Duyduğum soruyu idrak etmeye çalışıyordum.

"Anlamadım."

"Öldüler ya mutlusun diyorum! Hoşuna gitti değil mi?" Bir kaç adım attıp karşıma geçti. Bir kaç saniye affalandım. Gözlerim kocaman olmuş şekilde ıslak gözlerine bakıyordum.

"Sen ne dediğin farkında değilsin sonra konuşalım olur mu?"

"Niye ağlamıyorsun, niye üzülmüyorsun? Ama ben biliyorum nedenini!"

Bedenler evden çıkmaya yakın Nisa'da peşlerinden gitti. Ben hala dediklerinde takılı kalmıştım. Hayır Berra, o dediğinin farkında değil. Takılma... Elimi başımda gezdirdim. "Hayır! Kendine gel, sakin ol." Bir kez daha tekrarlayıp merdivenlere yöneldim.

"Nereye götürüyorsunuz? Bırakın onları!"

Ambulansın kapakları kapanınca Nisa kapıya dayandı. "Götürmeyin, yalvarırım!" Hıçkırarak ağlıyordu. Ağlamasını durdurmak için her şeyimi vermeye hazırdım ama elimden bir şey gelmiyordu.

Ambulans hareket edince yanına gittim. Kolundan tutup tüm gücümle çekmeye çalıştım. "Nisa dur lütfen."

"Bırak beni!" Tek eliyle omzuma bastırarak geriye itti. Dengemi kaybedip geri adım attım. Benden kurtulup ambulansın arkasından koşmaya başladı.
"Anneee!"

Daha fazla ambulansın hızına yetişemedi. Diz kapakları yerle buluşunca soluğu yanında aldım. "Nisa, kalk." Ayağa kalkması için yardım ettim. Az önce sergilediği tavrı tekrar yaptı. Bana iğrenirmişcesine bakıyordu. "Senin yüzünden!" dedi işaret parmağını bastırarak.

"Sen iyi değilsin, gel önce sakinleşelim."

Aramızdaki mesafeyi kapatarak yakınlaştı. Sanki bütün hıncını benden alırmışcasına avazı çıktığı kadar bağırdı. "Kes sesini!"

Bütün sokak bizi izliyordu kimse buna mani olmuyordu. Herkesin olayı anlamaya çalışır gibi bir hali vardı, tıpkı benim gibi. Gözlerim ıslanmaya başlayınca görüş alanım bulanıklaştı. Dudaklarımı araladım. Ağlamamak için direniyordum.

"Yapma böyle..." Diyebildim sadece.

"Kıskanıyordun sen beni. Oldu mu şimdi ha! Seviniyor musun?" Kolumdan tutup sarstı. Ağlamam şiddetlenmişti. Söyledikleri kalbime hançer gibi saplanmıştı. Beklemiyordum... Duyacaklarımı kırk yıl düşünsem hayal dahi edemezdim! Ama o şuan iyi değildi. Ailesini kaybetti ve ne yaptığını o da bilmiyor.

"İnsan kardeşini neden kıskansın?"

"Sen benim kardeşim değilsin!" o ne yaptığının farkında değildi ama ben ne duyduğumun farkındaydım. Diyecek tek kelime dahi bulamıyordum...

-5 YIL SONRA-

"Hala ne yüzle burada duruyorsun? Okulunda bitti. Defol git artık! Kurtulalım senden!"

Üniversiteyi bahane ettim yanında kalmak için. Eskiye dönelim diye her yolu denedim çabaladım. Düzelmiyordu...
Kardeşim dediğim insanı kaybetmiştim. Aslında o olayın yaşandığı günden itibaren kaybetmiştim. De ben kendimi kandırmıştım. Çünkü kaybettiğime kabullenemiyordum. Artık daha fazla gücüm kalmadı. Bu süreçte çok yıpranmıştım. Bir kardeşin yapabileceğinden daha fazlasını yapmıştım. Hakaretlerine her şeyine susmuştum. Kendimden ödün dahi vermiştim.

Anladım ki, insan dibindekini tüm gerçekliğiyle göremezdi. İllaki gözünün önünden çekilmem gerekiyordu. Ve bir şeyini kaybettiğini farkında olduğunda anlayacaktı. Şöyle ki benim her anında yanında olduğumun alışkanlığının eksikliğini hissettiğinde.
Bu durumda ise benim anladığım, bir insanı hiç kimsenin değiştiremeyeceğini. Yani sarfedilen o kadar emek ziyan olmuştu...

SİYAHIN YANSIMASIWhere stories live. Discover now