Bölüm 7, Ona Aşık Değilsin

Start from the beginning
                                    

  Ephi'nin bana giydirdiği kıyafetlerin içinde hareket etmekte güçlük çeksem de yine de Rae'ye dönmeyi başardım. Bu beceriksiz hareketim onu güldürdü. "Sana güzel bir kıyafet değil de demirden bir zırh giydirmişiz gibi hareket ediyorsun," dedi ve elinde tuttuğu ahşap sandığı yatağa bıraktı.

  Aheste tavırlarla bana doğru ilerlerken omuz silktim. "Rahibeler bu kadar süslü giyinmemize izin vermezlerdi."

  Rae'nin usta parmakları Ephi'nin biraz önce güç bela yerleştirdiği belimdeki altın kemerde gezindi. Kemer o kadar küçüktü ki nefes almam giderek bir eziyete dönüşüyordu.

  Rae'nin parmakları belimde hareket ettikçe kemer genişledi, rahatça nefes alabileceğim kadar açıldı. "İşte böyle," dedi Rae çıkarttığı işten memnun kalarak. Beni yavaşça süzdü ve boynumdaki takılardan birkaçını çıkarttı. "Adak için tapınağa götürülen koyunlar gibi süslemiş seni," dediğinde elimde olmadan güldüm. "Daha fazla gülmelisin," dedikten sonra benden uzaklaştı.

  Tuhaf bir şekilde bazen benden uzaklaştığında içimdeki bir şeylerin de onunla birlikte gittiğini hissediyordum. Muhtemelen ikimizi de bağlayan o yaptığım büyü yüzündendi ama onun da böyle hissedip hissetmediğini merak ettim.

  Düşüncelerimi duyabildiğini doğrulayacak bir şekilde, "Hissediyorum," dedi ve yatağa oturduktan sonra, "Ve hayır, düşüncelerini yalnızca takip ettiğimde duyabiliyorum," diye ekledi.

  Eliyle yatağa vurup beni yanına çağırdığında kaşlarımı havaya kaldırdım. "Yanıma gelir misin diye sormayı deneyebilirsin."

  Suratında artık onda görmeye alıştığım o yamuk gülümsemesi belirdi ve ayaklarım ben onlara komut vermeden yatağa ilerledi. Yanına oturduğumda bedenimin hakimiyetini yeniden ele geçirdim. "Yanıma gelir misin tatlı Mara?" diye sordu dalga geçerek.

  Öfkelensem de bu küstahlığı beni yine de güldürmüştü. Zihnimin içinde dolanıp beni güldürdüğünü bildiği için rahat hareketlerle ahşap sandığı kucağıma bıraktı. Sandığı açıp içine baktım, iç içe geçmiş yıldızlardan oluşan altın bir taç olduğunu gördüm.

  Yıldızların arasına yerleştirilmiş lacivert değerli taşlar vardı ve mumun ışığının altında bile ne kadar özel olduklarını belli edercesine parlıyorlardı.

  Rae tacı kutudan çıkarttı ve kısa saçlarımın arasına yerleştirdi. "Kehanet elçim için ufak bir hediye," dediğinde düşüncelerime sahip çıkmak için kendimle savaştım.

  "Rae, buna gerek yoktu." Boğazımı temizledim. "Ben daha önce hiç hediye almadım, nasıl karşılık vermem gerektiğini bilmiyorum."

  Başını yavaşça sola doğru eğerken koyu renk kaşları çatıldı. "Sana kimse özel olduğunu hissettirmedi mi Mara?"

  Kalbim tekledi, midemden yukarı bir hüzün dalgası yükseldi. "Kutsal gelindim ben ama-" Susmak zorunda kaldım çünkü bakışlarında gördüğüm o yoğun şey beni durdurdu. Gözlerinin içinde yıldızlar olmasa da yine de farklı bir şeyler olduğunu sezebiliyordum.

  Sonunda konuştuğunda, "Meadros sana düğün hediyesi olarak ne verdi?" diye sordu.

  Bir anda ağzım dilim kurudu. "Hiçbir şey. O böyle şeylerden hoşlandığımı bilmiyordu."

  "Biliyor musun seni ondan ayırdığım için bir an bile pişmanlık çekmiyorum." Hala kucağımda açık duran sandığın ağzını kapattı. "Bunu daha önce yapmadığım için pişmanlık çekiyorum."

  Başımı eğdim. "Ben seni çağırana kadar varlığımdan haberin yoktu," diyerek güldüm.

  Rae'nin soğuk parmakları çenemi kavradı ve yukarı kaldırdı. "Seni duyuyordum," dediğinde ağzım şaşkınlıkla açıldı. "Bir tapınakta tanrılara alenen hakaret edecek kadar arsız bir kızdın."

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Where stories live. Discover now