Bölüm 6, Ölseydin Eğer Öldürmem Gerekirdi

Start from the beginning
                                    

Kızıl saçlarını savurarak yalpalayarak da olsa bana yaklaştı. "Benim ikizimin kim olduğunu biliyor musun seni böcek," dedi. "Athena. Onun senin gibi ahlaksız kızlara ne yaptığını mutlaka duymuş olmalısın."

Yatağın öbür tarafına geçerken zihnimin içinde Medusa'nın acıklı hikayesi canlandı. Güzeller güzeli Medusa, Athena'nın gazabına uğrayan lanetli kadın.

Farah uzanıp hançeri düştüğü yerden alırken artık başka şansımın olmadığını bilerek ayağa kalktım. Onunla daha fazla dövüşemezdim ama beni öldürmesine de izin veremezdim.

Kendime bir saniye daha düşünme fırsatı vermeden açık pencerelere doğru koştum ve kendimi aşağı bıraktım.

En azından onun elinde acı çekerek can vereceğime kendi canımı kendim alırdım.

Odam sarayın en yüksek noktalarından birinde olduğu için aşağı düşerken soğuk rüzgar beni yakaladı, elbisemin uzun kumaşları bacaklarıma dolandı.

Tutunacak hiçbir yer olmadığının bilincinde olsam da yine de ellerimi havaya doğru kaldırdım ve çaresizce kurtulmaya çalıştım.

Son hızla aşağı doğru inerken kafamı çevirip meşalelerle aydınlatılmış şehre baktım. Bu şehri yaşamaya hiçbir zaman fırsat bulamayacaktım.

Zemine doğru son sürat yaklaşırken gözlerimi kapattım ve kendimi çarpmaya hazırladım.

Ama öyle olmadı. Bir anda beni çevreleyen rüzgar dindi, ayaklarıma dolanan kıyafetler hareketsizleşti. Gözlerimi açtığımda her şeyin durmuş olduğunu gördüm. Şehirden gelen ve biraz önce titreşerek şehri aydınlatan meşaleler bile hareketsizdi.

Zaman durmuştu ve şimdi tekrar hareketlenmiş ama bu sefer tersine. Çünkü biraz önce beni yüksek hızda aşağıya taşıyan rüzgar şimdi yukarı taşıyordu. Odamın camı görüş alanıma girdi ve kendimi biraz önce atladığım boşlukta buldum.

Tek parçaydım ve hayattaydım.

Rae odanın ortasında dikilirken biraz önce zamanı durduran ve geri alan karanlığı ona geri döndü. Gözlerindeki galaksiler söndü, yeniden bir insana benzeyen kara gözlere dönüştüler.

Farah artık odada değildi ama doğruyu söylemek gerekirse hangi cehennemde olduğu umurumda bile değildi.

Rae yanıma gelip beni pencereden uzaklaştırarak yatağa götürdü. Beni yatağa oturtup vücudumu dikkatle incelerken, "Tanıdığım en akılsız ölümlüsün," dedi. Parmakları boynumdaki hançerin bıraktığı yaranın üzerinde gezindiğinde derimin iyileştiğini anlamam için kontrol etmeme gerek yoktu.

"O nerede?" diye sordum Rae'nin parmakları benden uzaklaştığında.

"Troya dışında herhangi bir yerde," diye cevapladı beni. "Sen burada olduğun sürece şehre girişini yasakladım."

Odanın içinde ilerledi ve küçük masadaki şarap testisini aldı, altın kadehlerden birine şarap doldurup bana verdi. "İç bunu, uyumana yardımcı olur."

Dediğini ikiletmeden kadehi ağzıma dayadım. Biraz önceki kavganın ve düşüsün etkisiyle o kadar çok susamıştım ki şarabın ekşiliği boğazımı yaksa da tek dikişte bitirdim.

Bedenimi daha fazla taşıyamayarak yatağa uzandım, gözlerim yavaştan kapanmaya başlamıştı bile. "Ölmeme izin vermeliydin," dedim uykuya direnmeye çalışarak. "Belki kehanetlerine kavuşurdun."

Rae hala ayak ucumda dikilirken suratında temkinli bir ifade vardı. "Ölseydin eğer öldürmem gerekirdi," dedi bir katilin sakin ses tonuyla. "Ve bu da başka bir savaş çıkartırdı ama yine de bunu göze alırdım."

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Where stories live. Discover now