34. Kızgın ve kırılan; Erdal baba

2.7K 272 62
                                    

Önceki bölümü atlamayın

~Yorum istiyorum bebekler🥺~

Kaybetme duygusu bedenin dört bir yanını sarmış ruhunu ise zindana kapatmıştı.  Kelimelerin anlamsız olduğu bir yerde nefes alış verişi bile zor geliyordu zayıf kumral bedenine.

Aklı fikri artık iyi oluşları algılamaya ret etmek istiyordu. Çünkü sanki doğru bir yolda yürümeye aykırı bir hayatı olduğunu düşünüyordu. Yine kapılmıştı yeis duygulara.

Çığlık atmak istiyordu yeter diye. Toparlanamıyordu, sonunu göremiyordu. Derdi dertti. Bitmek bilmeyen.

Allah dağına göre kar verir derler.  Dayanacak gücü var mıydı bilmiyordu.  Toparlandım dedikçe tökezliyordu bedeni.

Kaskatı kesilmişti. Karşısında ona benzeyen siması şaşkınca ve öfkeyle bakıyordu. Tepkisini kestiremiyordu. Hasbelkader yaşanan bu hayatta Gökhan ile o kadar meşgul olmuştu ki  babası hiç aklına gelmemişti. Babası nasıl tepki verecekti? Bunu hiç düşünmemişti. Bu gerçeklik şimşek etkisi yaratırken bedeni tirtir titriyordu.  Ruhunun çekildiğini hissediyordu.

Bu durumda nasıl tepki verecekti? Babasına ne diyecekti, bilmiyordu. Basit aşkı için mücadele edecekti. Hatta Stefan Zweig bunun için ne güzel söz söylemişti: "Yapman gereken tek şey, karşı koyman. İstediğin şey için ne olursa olsun mücadele etmen." Edecekti zaten. Etmesine edecekti de babasını kaybetmeyle sonuçlanmasını istemiyordu.

Lanet olsun nasıl düşünmemişti babasını. Nasıl tepki verir diye  kafa yormamıştı! Babası iyiydi, onun yetiştirilmesinde önemli rol oynayan biriydi. İyliği, güzeli ondan görmüştü.

"Şafak açıklayacak mısın oğlum artık?" Babasının sesi tekrar kulağına dolduğunda irkildi.

Gökhan endişeyle sevgilisine bakıyordu. Gelebilecek herhangi bir krizle nasıl davranacağını bilmiyordu. O da şoktaydı.

Şafak ise zihninde babasının söylediği oğlum kelimesini çevirip duruyordu. Bir daha duyar mıydı acaba? Babası kötü biri değildi, onu ret etmezdi, edemezdi. Babasız bırakmazdı onu.

Dudaklarını araladı, babasına Gökhan'a deli gibi aşık olduğunu anlatmak istiyordu. Boğazında hissettiği yumru sanki buna izin vermiyordu.

Kelimeler dudaklarından dökülmedi, yeni doğmuş bir bebek gibiydi, kelimeleri bilmiyordu.

"Erdal diğer poşetleri neden almaya gelmedin zalim adam!"  Selda Hanımın sesi duyulduğunda Şafak'ın gözleri o an doldu. Kurtarıcı meleği gelmişti. Bir yarısı karşısında vereceği tepkiyi kestiremezken, diğer yarısı gelip ona kol kanat gelecekti.

Selda Hanım mutfağa girdiğinde ortamdaki gerginliği fark etti. Üç yetişkin erkek birbirine bakarken kadın olan olayı anlamaya çalışıyordu. Eşinin iki yanına aniden bıraktığı poşetlete baktı. Birkaç meyve bir yerlere dağılmıştı.

Kalbi sıkıştı. Başını kaldırıp oğluna baktı. Dolu gözlerle babasına bakıyordu. Öğrenmişti.  Gökhan   gittikten sonra Şafak ile konuşup eşine açıklamak istemişti oysa.

Nasıl öğrenmişti? Poşetlerin düşüşüne bakılırsa uygunsuz mu görmüştü acaba? Oluşan ölüm sessizliği yine Erdal Bey tarafından bozuldu.  "Şafak konuşsana." sesi bu sefer sert çıkmıştı.  Henüz konuşmayan oğlu, onu sinirlendirmeye başlamıştı.

"Ne oluyor?" dedi Selda Hanım tedirgince.

Erdal Bey, eşine dönüp donukça, "Oğlumuzu yakın arkadaşıyla öpüşürken gördüm." dedi ve tekrar konuştu. "Dur eksik söyledim. Oğlumuzu en yakın erkek arkadaşıyla öpüşürken gördüm. Açıklama bekliyorum. " dedi. Erkek kısmını basıtrarak söylemişti.

Hiç Tanımaz Tenim Ellerini Where stories live. Discover now