14. İzlerin sahibi

6.2K 503 121
                                    


Yattığı yatakta hareket etmeye başlayan kumral genç, uyanmaya yakın olduğunda başındaki ağrı yavaş yavaş nüksetmeye başlıyor, kendi varlığını çok geçmeden belli ettiriyordu. Göz kapaklarını aralayıp yeni günü başlatırken yan uyandığı an karşısındaki yakın yüz ile gözlerini bir iki kere kırptı. Yeni uyandığı için kısık olan gözleri şakaklarında hissettiği ağrı ile birleşince tam açamıyordu.

Gökhan'ın uyku hâlini izlemeye devam ederken hâlâ uyku mağduru olduğu için idrak edemiyordu içinde bulunduğu durumun.

Yavaş yavaş kendini gelirken yan durduğu bedeni çevirip sırtını yatakla kavuşturdu. Kollarını havaya kaldırıp genleşti ve çok geçmeden eski haline geri dönüp sarışını izlemeye koyuldu. Bulunduğu durum onu şaşırtmıyordu, alışıktı onunla uyumaya. İçtikleri zaman kim kimle uyurdu pek belli olmazdı, uyandıkları zaman komik durumla bile karşılaşırlardı. Ama içinde hissettiği heyecan hep aynıydı. Onunla uyumak, uyandığı an ilk onun yüzünü görmek harikaydı. Şu anki donuk bakışları hiçbir şey ifade etmese de içinde volkanlar patlıyordu.

Gökhan uyandığı an yavşaklığını gösterip bu durumla kesinlikle dalga geçecekti. Derken çok geçmeden aşık olduğu mavi irisler açılan göz kapaklardan kendini belli etmişti. Ama sarışın henüz tam uyanmış değildi. Karşısında ona bakan yüzü gördüğünde irkilip, "Dibimde sabah sabah ne yapıyorsun oğlum..." diye söylenip diğer tarafa dönerek yüz üstü yatmaya başladı. Şafak hissettiği baş ağrısına inat sırıttı ve yattığı yerden doğrulup oturdu. Başını yana çevirip
çıplak sırtı sırıtarak izliyordu. Uyurken şimdi nasıl temaslarda bulunmuşlardır, ah keşke o anları görebilme şansı olsa. Bu düşüncesi ile sırıtması büyürken baş ağrısı yük olarak belli ettiriyordu kendisini. Tekrar başını yastığa koymayı planlarken bunu es geçerek uyuyan bedenin çıplak sırtına kafasını koydu. Hissettiği sıcak ten onu mayıştırırken biraz daha kıpırdanıp kolunu Gökhan'ın gövdesine sardı. Şu an inanın ne yaptığının farkında değildi ki emindi ki altta olan bedende bu eylemlerini sorgulamazdı.

Dün gece hayvan gibi içtiğini hatta eve gelmeye yakın kustuğunu biliyordu. Dün gece anbean aklından geçerken net bir şekilde olmasa da aklına geliyordu. Deli gibi içtiğini, masada yalnız oturup Gökhan ile uğraştığını, sarışın bir yabancıdan yardım alıp tuvalete gittiğini, sonra... Şafak uyandığından beri tam açamadığı gözlerini büyüttü. İçinden kocaman bir siktir çekip hızlıca sarıldığı bedenden uzaklaşıp yataktan kalktı. Gökhan yataktaki ani hareketlenmeden dolayı gözlerini tekrar aralayıp kumralın ne yaptığına baktı. Ama Şafak onun uyanığını görmeden hızlıca odasından çıkıp banyoya yöneldi. Mutfaktan sesler geliyordu ve kim olduğunu idrak edemeyecek durumdaydı. Kapıyı kapattıktan sonra sırtını kapıya yasladı. Elini göğüs kafesinden fırlayacak olan kalbinin üstüne koydu. Neler oluyordu böyle? Aklı ona oyun mu oynuyordu? Düşüncelerle boğuşurken başını iki yana salladı, böyle bir şeyi neden aklına dolsun ki... Rüyasında mı görmüştü acaba, uyandığında gerçek sanıyordu. Evet evet böyle olmalıydı. Yoksa Gökhan onu öpecek biri değildi. Bu cümle aklına dolarken kısa ve kuru bir şekilde kahkaha attı. Ne olacaktı ki başka...

Lavabonun önüne geçip musluğu açacakken aynadaki yansımasına baktı. "Siktir.." diye sessizce mırıldandı. Çenesinde ve boynuna doğru olan kızarıklara baktı. Gördüğü görüntüyle kalbi sanki çok yavaş atıyormuş gibi daha da kendisini hızlandırdı. Ellerini lavabonun iki kısmına dayayıp başını eğdi. Net bir şekilde hatırlamaya ihtiyacı vardı genç kumralın.

Bulunduğu yere çöktü ve başını beyaz lavaboya dayadı. Nefes alış verişi sıklaşmıştı ve kalp krizi geçirecek gibiydi. Gözlerini sıkıca kapattı, hatırlamalıydı. Odasında gelen sahnelerin aynısı yine tekrar gözlerinin önünden geçerken kendini geriye doğru bırakıp kalçasını yer ile kavuşturdu. Siktir, aklına gelenler yaşanmış mıydı? Gökhan'ın delice dudaklarını öpmesi ve boynunu istila ettiği anlar aklında bomba etkisini yaratırken titreyen uzun zayıf parmaklarını dudaklarından başlatıp aşağıya doğru indirdi, dokunuşları belli belirsizdi, tam dokunamıyordu bile. Sanki o gerçekliği dokunuşla silinecekmiş gibiydi. Dudaklarını yalayıp hızlanan nefesini dizginlemeye çalıştı. Ağlayacak gibiydi, beyninin oyunu olamazdı değil mi? Hayır, neden olsun? Boynundaki izler ki öyle bir açlıkla saldırılmıştı ki tenine, çenesinin altında bile kızarıklar vardı.

Hiç Tanımaz Tenim Ellerini Where stories live. Discover now