Onüçüncü.

4 2 2
                                    

Günler bir stresli bir heyecanlı geçip gidiyordu. Oluşan kızarıklıklar tüm vücudumu sarmaya başlamıştı ve boyun çevremde, kollarımda belirmeye başlamıştı. Tuğçe de fark etmiş olacakki nedenini sordu bende kullandığım ilacın dozu yüksek olduğu için yan etkilerinde böyle bir durum olabileceğini okuduğumu söyledim. Merak edip bakmak istedi bende kollarım ve sırtımdaki kısımları gösterdim o da bu durumda olmasına hem çok şaşırmış gibi hemde çok küçümseyerek bakıyordu sanki. Yaptığı bu davranışın üzerinde çok durmak istememiştim zaten iş günü baya yoğun geçiyordu fazla bir şey düşünmeme fırsat vermeden kafamı dağıtmama yardımcı oluyordu. Attığı o bakışa moralim bozulmuştu ama aklım asıl Baran'daydı çünkü birkaç gündür iş dışında görüşemiyorduk. İyi değildin aslında bu hastalıkların ard arda gelmesi beni etkilemişti öylece kendi kendime konuşup yine kendi kendimi telkinliyordum.
Kafamı bilgisayardan kaldırıp dışarıya baktığımda Baran'ın gelişini gördüm, anında modum değişmişti demek ki iyi olmam için ona ihtiyacım varmış ve yanıma geliyor oluşu iş sebebiyle bile olsa bu kadar panik atak etkisi yaratabilir miydi? Yaratıyordu işte.
Gelip kolay gelsin demesiyle, sesini duyduğum an içimde oluşan o huzuru gizlemek, yüzümün saf bir gülümsemeyle dolmasını saklamak zordu ama öyle yapmakla yükümlüydüm.
-günaydın Baran bey dedim.
Tuğçe dosyalarla ve gelen kişiler hakkında isyanlarını anlatmaya başlamıştı bile. Bende bir yandan işimi yapıyordum bir taraftandan da ara ara Baran'a bakıp onları dinliyordum. Kaçamak bir şekilde bana bakması bile içimdeki çocuğu uyandırıyordu. Sanki bayram günüydü ve yeni kıyafetlerimi giyip şeker toplamaya gidecekmişim gibi bir his işte.
Tarifi yok, anlatımı güç, sebebi aşk...
-Özüm sen nasıl oldun? Bu arada geçen verdiğin dosyayı inceledim gerçekten çok dikkatlisin eğer orada gösterdiğin maddeyi özellikle belirtmemiş olsan gözümüzden kaçabilirdi aferin dedi.
-ne demek Baran bey, ben işimi yapıyorum teşekkür ederim dedim.
Yine sodasını istemişti artık buraya her geldiğinde soda içmesi bir alışkanlık olmuştu onda. Birkaç dakika sonra sodasından bir yudum aldı, önce normal bakarken sonra gözlerini kısarak yüzüme doğru dikkatli bakınca fark etmiş olacak ki,
-senin boynundakiler ne öyle? Dedi.
Ah Baran beyciğim birkaç gündür görüşmeyince nasıl değişiklik oluyormuş değil mi? İçimden sitem ediyordum aslında beni ihmal ettiğini düşünüyordum ama bunu burada dile getiremezdim, zaten telefonda da söylemedim o yüzden yeni görüyor ve yeni haberi oluyordu. Tuğçe hanımda hemen atladı oradan,
-Baran bey siz bir de vücudunu görün her yeri böyle çok kötü bakılacak halde değil dedi.
Sağol Tuğçe, gerçekten benimle bu kadar zorun ne bilmiyorum ama bu söylenecek bir şey mi? Kimi kime karşı kışkırtıyorsun yani? Sebebi ne olursa olsun bu benim özelim ve ben istersem anlatırım ayrıca adama ne benim vücudumdan? Nasıl sinirlenmiştim anlatamam. Yüzümün her hattından şaşkınlığım ve gerginliğim belli olacak ki Baran'da afallamış bir halde Tuğçe'ye dönüp
-ben böyle bir bilgi istemedim Tuğçe senden dedi. Verdiği bilgi istediği etkiyi ve ilgiyi görmeyince Tuğçe'nin de suratı asılmıştı ama yine de içten içe mutluydu çünkü ne kadar çirkin olduğumu söyleyip kendince başarı elde etmişti sonuçta. Aklım almıyor ben bu kıza ne yaptım da benimle böyle vicdansızlıkla uğraşıyordu? Aslında o esnada fark ettim ki bence Baran'ı kıskanıyordu ve bana karşı bir savaş açmıştı. Çok gerdirdim ve bir nebze olsun sakinleşir cevap vermem gerekiyordu o yüzden Baran'a doğru dönüp,
-bilmiyorum Baran bey kullandığım ilaçların  etkisinden olabileceğini düşünüyorum zaten yan etkilerinde yazıyordu dedim.
Beni gerçekten ihmal ettiğinin o da farkında varmış olacak ki üzüntüsünü, pişmanlığını görebiliyordum.
-bence sen yarın doktora git yan etkisindense de değilse de sebebini öğren bir tedavisi vardır dedi.
-olur giderim dedim.
Yüzüne baktığımda, gözleriyle bunu bana nasıl anlatmazsın, nasıl saklarsın ben bu kadar mı uzağım sana, niye burada öğreniyorum diye sorguladığını okur gibiydim.
-ihmal etme yarın işe doktordan sonra gelirsin dedi, kısa bir sessizlik oluştu ve ardından kolay gelsin diyip gitti. Bende işlerimi tamamlayıp bilgisayarımı kapattım ve çıktım şirketten. Eğer biraz daha kalmış olsaydım Tuğçe'ye karşı çok ağır konuşabilirdim. Hâlâ öfkem dinmemişti, içimden ağlamak geliyordu "ben bu insanlara ne yaptım, niye düşmanlık ilan ediyorlardı" diye beynimde dolanıp duran o ses içimi kemiriyordu. Bu hisle eve doğru giderken Baran aradı nasıl oldun diye. Çokta iyi değilim dedim, görüşmek istedi. Hem çok görüşmek istiyordum hem de Tuğçe'nin o söylediğinden sonra beni böyle görmesin diye ondan kaçmak istiyordum. Yine de benden bahsetiyoruz sizce ona hayır diyebilir miyim? Asla.
Tamam dedim eve gideyim hazırlanırım ve haberleşiriz diye konuşup kapattık telefonu. Hemen mesaj atmış aşkım diye. Beni mutlu ermek için çok uğraşmasına gerek yoktu bir kelimesi ile dünyam çiçek bahçesine dönüşüveriyordu zaten.
Eve vardığım gibi duşumu aldım, bir taraftan ne giysem diye düşünüyordum. Baran'ı çok bekletmemek adına hemen hazırlanmaya karar vermiştim ve siyah kot şort, üzerine de sevdiğim siyah askılı tişörtümü giydim. Saçlarımı kremleyip saldım, sade bir makyaj yaparak çok fazla parfüm sıkmamaya özen göstermiştim çünkü Baran rahatsız oluyordu bunu birkaç kez dile getirmişti. Ama maalesef biz o akşamda görüşemedik çünkü Baran'ın acil bir toplantıya katılması gerekmişti. Tahmin edileceği üzere ben gerçekten üzülmüştüm baksana o kadar hazırlan ve sonrası hüsran. Toplantıda olduğu için olduğu için arayamıyor ama sürekli özür dileyen mesajlar atıyordu bir de bunu telafi edeceğine dair.
İçim buruk bir şekilde makyajımı silmiş, kıyafetlerimin yerini pijamalarıma devretmiştim. Yarım kaldığım dizimi açtım, kahvemi yaptım ve aslında ne kadar yalnız olduğumu düşünerek öylece oturuyordum.
Bu aktiviteyi Baran'la yapmak vardı ama onu her istediğimde göremiyordum bile. Bu nasıl bir duyguydu böyle, çaresiz mi yoksa hüzünlü mü?

Çoban YıldızıWhere stories live. Discover now