1.Bölüm : Kızıl Kelebek

457 104 75
                                    

1.BÖLÜM : Kızıl Kelebek
"Seninde etrafında seni seven insanlar ve gerçekten de sana seni değerli hissettiren insanlar olacak. Ve bu insanlar hep bu kelebekler gibi etrafında uçuşacak"


Banyo yaptıktan sonra uyumayı seviyordum, aslında ben her türlü uyumayı seviyordum. Tüm dertlerimden kaçtığım tek yerdi çünkü. Uyandığımda kendimi kuş gibi hafif hissediyordum. Yastığıma sinmiş şampuan kokusu, dışardan sonbaharda olduğumuzu bize tekrar hatırlatan yağmur sesi... Küçük şeylerle mutlu olmak güzeldi. Hafifçe doğrulup camı açtım, içime toprakla karışan yağmur kokusu doldu ne güzel kokuyordu öyle, belki toprağa tekrar gideceğimiz için bu kadar güzel geliyordu burnuma. Akşam yemeği yedikten sonra biraz sakinleşmek için banyoya girmiş ve bir saat boyunca gözyaşlarıma eşlik eden ve bedenimden yavaş yavaş akan suyun altında ağlamıştım. O yüzden kendimi biraz daha iyi hissediyordum bu sabah. Derin bir nefes aldıktan sonra, gardırop'tan gri bir eşofman üzerime salaş bir tişört çıkarıp giydim. Saçımı da saçma bir topuz yapıp evden çıkmıştım. Normalde beni öldürseler evden özensiz çıkmazdım ama bu aralar buna taktığım pek söylenemezdi. Sabahları kahvaltı yapmayı pek sevmediğim için de erken çıkmıştım evden. O yüzden çoktan yola koyulmuş orman yoluna doğru yürüyordum.

Onun da dinlemeyi çok sevdiği bir müziği dinliyordum. Müzik ruhumu dinlendiriyoru, beni kendime getiriyordu. Aslında onunla pek çok ortak yönlerimizin olduğunu sonradan fark etmiştim. Hiç bir zaman onun adını söyliyemezdim. Kendime bile! Çünkü onun adını söylemek bile kalp ritmimin değişmesine yeterdi.. Sesimin güzel olduğu pek söylenemezdi ama açtığım her şarkıya mutlaka eşlik ederdim. Salına salına yürüyor ve çalan şarkıya mırıldanarak eşlik ediyordum.

Son üç aydır kendimde olduğum pek söylenemezdi. Sürekli dalgın, düşünceli, durgun, ne yapacağını bilmeyen biriydim ve bunun sebebi oydu. Ben ne ara aşık olmuştum ona bu kadar? ne ara kalbimin paramparça olmasına bu kadar izin vermiştim? Hiç bilmiyordum, ama bildiğim tek şey vardı. İnsan aşık olacağı günü tarihi saatti seçemiyordu. Ve aşık olduğunu yalnız onu hep görmek istediğini, onu başkalarından kıskandığını, haberi bile olmadan kendi kendine ona trip atıp kafanda farklı senaryolar kurunca anlıyordu. Ama aşkın tanımı bu değildi daha farklı bir şeydi kelimelerle anlatılacak kadar basit değildi. Hissetmek lazımdı. Ve ne ara bu kadar aşık olduğumu anlamadan aşk yavaş yavaş kalbimin kapısından içeri girmişti.

Onunla göz göze gelmek bir intihardı benim için çünkü sevilmediğim bir kalbe zorla giremezdim ve onun gözleri beni intihara sürüklüyordu. Kahverenginin hangi tonunda olmadığını bilmediğim gözler... Bir çok kez göz göze gelmiştik onunla ama benim kalbim onun gözlerine dayanamayıp hızlı atardı o kadar hızlı atardı ki kalp atışlarımı duyar diye korkardım. Ve beş saniye olmadan gözlerimi kaçırırdım. Ona bu kadar bağlanmak beni içten içe mahvediyordu.

Davet edilmediğim bir yere gitmem, sevilmediğim kalpte durmam, hissettirilmeyen sevgiye inanmam... Bazen böyledir bu ama... Ama konu o olunca bu kurallarımı bile bile çiğniyordum. Düşüncelerimin arasına giren telefon sesiyle irkildim. Aslı arıyordu. Tam da arayacak  zamanı bulmuştu.

"Efendim Aslı."
"Kızım nerelerdesin ya sesini duyan cennetlik. Zaten yüzünü gördüğümüz yok artık telefonlarımızı da açmıyorsun!" dedi sistem eder bir tonlamayla.

"Abartma kızım ya daha geçen gün buluştuk ya." "Geçen gün dediğin geçen aydı." Aslı haklıydı kendimde olmadığım için günler, haftalar ne ara geçiyor bilmiyordum. Ve asosyal birine dönüşmüştüm. Evden çıkmak istemiyor çıksam da sessiz yerleri tercih ediyordum. Ve ben dün banyodayken Aslı on üç defa aramıştı, her ne kader onun aklına yeni gelmiş olsam da. Ama aradığınız kişi ağlamakla meşgul lütfen daha sonra tekrar arayınız, olduğu için aradığını görmemiş sonra görüp görmemezlikten gelmiştim.

İÇİMDEKİ SEN Where stories live. Discover now