¡7

7K 955 297
                                    

"daha iyi misin?"

jisung, minho'nun sorusuna hafif acı içinde bir mırıltıyla cevap vermişti. başı deliler gibi ağrıyordu, içmemeliydi.

keyfi istediğinde içen biri değildi, hatta direkt içen biri de değildi ama, bugün öyle olmuştu işte. hâlâ da kendine gelememişti, aptal aptal şeyler söylüyor, kafası gidip geliyordu.

"niye içtin, ne oldu, anlat şimdi."

"annemle konuştuk. benden pek haz etmiyor," diye başladı jisung. minho, jisung'un kafasının az sonra gideceğine emindi ama hikayeyi ne kadar duyarsa o kadar kârdı onun için.

"niye haz etmiyor, bir şey mi oldu aranızda?" her ne olduysa, jisung'un suçu olmadığına gereksiz bir fazlalıkla inanıyordu. sanki o da oradaymış gibi.

"homofobik. ve ben de erkekle çıktım, anlatabiliyor muyum?" minho kafasını salladı. "anladım, peki bugün niye kavga ettiniz? veya kavga mı ettiniz, ne oldu?"

olabildiğince ilgilenmeye çalışması jisung'un fazlasıyla hoşuna gidiyordu. minho'nun bilerek yaptığı bir şey değildi ama. her kimse kendisine gelip problemlerini anlattığında, kendi hayatından çok o kişinin problemleriyle ilgilenirdi. istemsizce yapması onu daha şirin kılıyordu.

"babam da abim de beni destekliyor. fakat annem katı bu konularda. ne kadar umurunda değilmiş gibi davransa da, patladı bir anda işte. ne olurmuş normal bir çocuk olsam... normal değil miyim ben?"

biri anlatıyor, diğeri dinliyordu. ilk defa oturdukları soğuk zemin değil, oğlanın lafları üşütmüştü minho'yu.

"sen normalden daha iyisin. inan bana, sende anormal olan tek bir şey varsa o da normalden daha iyi oluşundur."

jisung güldü. "minho, anlamıyorum. ayık kafama anlatır mısın bunu?"

minho da bu dediğine güldü. ikisi de bugün yorulmuştu. jisung'un kayıp olduğunu, gelen mesajla bildiri panelinden okuduğunda içindeki o garip duyguyu bir tek minho biliyordu, başka kimse değil.

bir daha yaşamak istemeyeceği bir duygu olduğundan da emindi.

"anlatırım jisung, iste yeter." dedi gülümsemesini bozmazken.

"minho?" jisung'un minho'nun omzunda olan kafası kalktı bir anda. saatlerdir yerde, yan yana ve birinin kafası diğerinin omzundaydı. asla bozmadıkları bu duruşun bir anda bozulmasının sebebini merak ediyordu minho. "jisung?"

ikisi de mayışmıştı. jisung'un geldiklerinden beri uykusu vardı fakat baş ağrısı yüzünden uyuyamıyordu. minho da o uyuyamıyor diye uyumuyordu. kelimeler ağızlarından net çıkmıyor, seslerinden uyku akıyordu.

jisung, bir süre loş ışığın altında minho'ya baktı. "bir şey mi diyecektin?" yine aynı mayışmış ses, jisung'un sorusunu beklerken daha da uykulu çıkmıştı.

"çok güzelsin."

minho olduğu yerde donup kaldığında üzülse mi yoksa mutluluğunu bir teşekkürle ifade mi etse bilemiyordu.

ayıkken söylemediği şeyi sarhoşken söylüyordu. gerçekten böyle mi düşünüyordu yoksa sarhoşluğun verdiği bir şey miydi bu?

"teşekkürler... sen de öyle."

jisung'un gözlerindeki parlama çok âni gerçekleşmişti. "cidden mi?"

minho kıkırdadı. "evet, tabii ki. niye şaşırdın ki?"

"bilmem...sincaba benzediğimi söylerler..." jisung'un sesindeki uyku miktarı artarken sesinin duyulması zorlaşıyordu. minho'nun sesi uykusunu getiriyordu.

"çok şirin bence. çok güze..." omzunda hissettiği boşluk tekrar jisung'un kafasıyla dolduğunda minho cümlesini tamamlama gereği duymamıştı, en azından sesli bir şekilde.

"çok güzel."

#

ben bunlara klasik sise cevirmece oynatip beni op dedirtmem haberiniz olsun bizim de bi gururumuz var yani

neyse elimde bolum yok servisle eve gelmem iki saat suruyo ilham da cat die gelince o zaman yaziyom

bolum atmayi unuttugumda iki yazsaniza panoya kendime geleyim optum seviyorum hepinizi !!

silent cry Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin