Sırlar, Yalanlar ve Kararlar Bölüm 21

5.1K 581 25
                                    

Pazar sabahı camın önünde bekliyordu Ferhat'ı. Aklındakileri yine bir kenara bırakmıştı. Bu günü gönüllerince yaşayacaktı. Jeepi görünce el salladı ve hemen kapıyı kilitleyip çıktı. Önce kahvaltı, ardından biraz yürüyüş yaptılar. Sahilde karşılarına çıkan oltacıdan kiraladıkları kamışlarla balık yakalamaya çabaladılar...

İlk yarım saat ikisi de hiçbir şey yakalayamamıştı. Tam vazgeçecekleri sırada Aden’in oltasına balık takıldı.

“Yakaladım… yakaladım.”

“Bağırma o kadar, duyanda torik yakaladın sanacak.”

“Kıskanma, sen saatlerdir bir yosun bile tutamadın.”

“Tabii tutamam. Sana bakmaktan oltamla ilgilenemiyorum ki.”

“Hadi oradan, ne kadar hırsla uğraştığını fark ediyorum.”

“Bana laf yetiştirirken balığı kaçıracaksın.”

“Hayır kaçırmam. Bakkkk işte bu….”

Oltanın ucunda gariban bir kaya balığı çırpınıyordu. Aden’in zafer tebessümü bir anda komik bir mahzunluğa dönüşmüştü. Ferhat, tam kahkahalarla gülecekken, sevdiğinin o durgun haline kıyamayıp, oltasını bir kayaya sıkıştırıp, arkasından beline sarılmış, yanağına kocaman bir başarı öpücüğü bırakmıştı. Aden, üstündeki ince penyeden vücuduna geçen ısıyı hemen fark etmiş, kedi gibi sokulmuştu kendisini saran kollara. Kaya balığının çırpınışları, ikisini de yeniden dünyaya döndürmüştü. Oltadan dikkatlice çıkarttıkları balığı yavaşça suya geri gönderdiler. Kısa süre içinde derinliklere gidişini takip ettiler. Sonra Ferhat, yerinden memnun bir ifade ile yeniden sarıldı, Aden’e.

“Ayşe’m, hep böyle kollarımda kalsan? Hep kokunu solusam?”

“Tabii neden olmasın. Böylece tüm balıkları ben tutmak zorunda kalsam değil mi? Yağma yok beyefendi. Şu an, halimden ve yerimden memnunum ama biraz sonra görevinizin başına geçeceksiniz.”

Güneş tam tepeye çıkınca rahatsız olup, kamışları iade ettiler. Bir saat kadar süren balıkçılık macerası da böylece sonuçlanmış oldu. Bu sürede üç kaya balığı Ferhat yakalarken, bir kaya balığı ile bir istavrit Aden yakaladı. Elbette hepsini yeniden denize attılar. Öğlen yemeğinden sonra Ferhat, “şimdi ne yapmak istersin?” dediğinde “Veli efendiye gidip altılı oynayalım mı? Avaz avaz bağırarak?” Ferhat, şaşkın şaşkın bakıyordu. “Ciddi misin?”

“Evet. Hep orada olmak istedim. Ne dersin?”

“E hadi o zaman, pis kumarbaz!”

Öğleden sonrayı hipodrom da geçirdiler. Kalabalığın arasında çığlık çığlığa yarış izliyorlardı. Oynadıkları altılı dörtte kalmış ama verdiği keyif ölçümsüz olmuştu. Çocuklar gibiydi ikisi de.

Ferhat, güzel günün ardından sevgilisini eve bırakmak için yola çıktığında bu ayrılıklara daha fazla dayanamayacağını biliyordu.

Ertesi gün nereye gideceğini soramıyordu Aden. Mesafe korkutuyordu kendisini. Ya çok uzak bir yere giderse? Sormayacaktı. Bu geceyi üzüntüyle geçirmek istemiyordu.

Ferhat, İstanbul'da kalacağını söylemeyecekti. En iyisi yarınki görüşmeden sonra açıklama yapmaktı.

Bu kez buruktu ayrılmaları. Ferhat bahsettiği telefonu vermişti. Geriye dönüşleri TEM den olduğu için bulduğu en uygun yerde arabayı durdurdu.

“Bu işten sıkılmaya başladım. Seni doğru düzgün öpemiyorum. Liseli aşıklar gibi arabada
öpüşmek istemiyorum. Seni doya doya öpmek okşamak sevmek istiyorum. Beni deli ediyorsun. Her an yanında olmak istiyorum. Dün gece neredeyse hiç uyumadım. Neler yapabileceğimizi düşündüm durdum.” Bir an derin nefes alıp devam etti Ferhat. 

Sırlar, Yalanlar Kararlar Where stories live. Discover now