Sırlar, Yalanlar ve Kararlar Bölüm 1

22.1K 908 63
                                    


***

Bu hikâyede yer alan kişi ve kurumlar, tamamen hayal ürünü olup, gerçek kişi ve kurumlar ile ilgisi yoktur…

***
 


Hastanenin kapısına bakıyordu. Kendisini almak için gelecek olan arabayı bekliyordu. Yorgun bedeni, son günlerde yaşananlara hala ağrılar ile tepki veriyordu.
 
Son iki yılı düşündü. Ne çok şey yaşanmıştı. Sanki dün gibi başlayan olaylar…
 




2 yıl öncesi…
 
Servis arabası, üç katlı tekstil atölyesinin önünde durdu. Kendilerinden önce gelen diğer servisten inenler, kart basarak iş başı yapıyorlardı. Dakika şaşmıyordu kimse. Çünkü her gecikme asgari ücret olan maaşlarına kesinti olarak yansıyordu. Kimisi şanslıydı. Ya tek başına yaşıyor ya da en az iki üç kişi çalışıp evi geçindiriyordu. Tek maaşla aile geçindirmek zorunda olanlar ise düzenli maaş aldıkları şirketlerinden ayrılmayı asla düşünmüyordu.
 
Kendisi tek yaşayanlardandı. Pendik’te gecekondudan biraz daha iyi bir binanın giriş katında oturuyordu. Bir oda bir salondan oluşan ev tek kişi için yeterliydi. En son kendisini alıyordu servis. Her zamanki gibi kot pantolonu ve üzerine giydiği pazardan alınma triko bluzu ve tek örgü ile beline kadar uzamış saçlarıyla tam saatinde servise binmiş, yine mesai başlamadan servisten inmişti. Maaşından yapılacak kesintiye katlanamayacak durumdaydı.
 
Kurtköy’de bulunan bu tekstil firması, genelde iş kıyafetleri dikerdi. Hemşire , aşçı ve temizlik firmalarının önlükleri en çok yaptıkları işlerdi. Nadir olarak güvenlik görevlileri için de kıyafet dikiyorlardı. Pastel renk kumaşlarla çalışırken daha neşeli olan grup, güvenlik görevlilerinin kıyafetlerini dikerken daha sessiz olurdu. Bazen polis ve asker için de sipariş gelirdi. Son üç buçuk yıldır askeriyeden sipariş almamışlardı.
 
Zaten son üç buçuk yıldır yeni sahipleri vardı atölyenin. Sadece ilk el değiştirdiği gün gördü herkes patronları. Bir daha da uğramadılar. Müdür ve her kata bakan ustabaşları yetiyordu işin yürümesine. Ayşe ise üç buçuk yıl önce yeni sahipler ile aynı gün işe başlamıştı. Sekreter olarak çalışıyordu. Genelde kapısı kapalı olur, mesai saatleri içinde kimse yanına gelemezdi. Sadece her günün belli saatlerinde bir şeyler söylemek ya da iletilmesini istemek için çalışanlar makinelerin başından kalkabiliyor ve yanına gelebiliyordu. Bu da, öğleden önce 11.30, öğleden sonra 14.30 da sadece on beş dakikalık süre içinde mümkündü. Kimse şikâyetçi değildi bu düzenden. Memnun olmasalar da kabullenmişlerdi. Patronlar böyle istiyordu!
 
Ayşe, müdür ile arada bir görüşür, kendisine iletilen sorun olursa aktarırdı. Kendi bürosu en alt kattaydı. Giriş katı, son ütü ve paket kısmıydı. İkinci katta kesim ve bir grup dikim işlemleri yapılırken, en üst katın tamamı dikim işine bakıyordu.  Toplam da kırk işçi vardiyasız çalışıyor, siparişleri de zamanında yetiştiriyorlar nadiren de mesai ye kalıyorlardı. Dışarıdan bakıldığında sağlam ve oturmuş bir tekstil atölyesiydi ve çalışanları uzun süreli elemanlardı.
 
Öğlen genelde yemeklerini odasında yerdi Ayşe. Hatta çoğu zaman evden yemek getirirdi. Çalışanların hiç biri ile samimi değildi. Sadece selamlaşır, gerek oldukça konuşurdu. Güzel bir kızdı. Saman sarısı saçları ela gözleri vardı. Hep aynı şekilde ördüğü için, kendisinden bahseden işçiler “örük” diyor adını kullanmıyorlardı.
 
Siparişler, genelde kendisine e-posta ile bildirilirdi. Kalıplar, kumaşlar, modeller iğneden ipliğe ne kullanılacağı belirtilir, Ayşe ne sipariş vereni görürdü, ne de iş yaptıkları kişileri tanırdı. Tanıması da gerekmiyordu zaten.
 
Öğlene doğru posta kutusuna gelen e-postayı dikkatlice okumaya başladı.
 
“Merhaba canım,
 
Bu akşam seninle sinemaya gidelim mi? Yoksa benimle küs müsün? Seninle çok görüşmek istiyorum. Biliyor musun Aysun’u istiyorlar, Hani konuştuğu sarışın bir  çocuk vardı ya. O isteyecekmiş bu akşam.
  
Uygunsan bana hemen cevap yaz. Ayarlama yapayım.
 
Öptüm seni güzellik…  

Fulya”
 
Ayşe ekrana dikkatle bakarak yeniden okudu. Mesajı doğru anladığından emin olmak istedi.
 
Her beşinci kelime gerçek mesajın parçasıydı.
 
“Seninle, benimle görüşmek istiyorlar.”   Sonraki beşinci kelime “çocuk” mesajı gönderenin kod adıydı. Son olarak yazılan “bu akşam” ise görüşmenin bu öğlen yemek saatinde yapılacağının bildirisiydi.
 
Ayşe öğlene kadar firmanın birkaç ufak işini yaptı. Ödenecek faturalar ile tahsil edilen paraları kontrol etti. Hiçbir şekilde açık verilmemesi gerekiyordu.  Zaten gerçek işi bu değildi. Burada sadece dışarıya karşı göstermelik oturuyordu. Patronlar ise neyin ne olduğunu biliyor, o nedenle mesai saati içinde Ayşe’nin odasına kimsenin hiçbir şekilde girmesine izin vermiyordu.
 
Bilgisayarında asıl yaptığı işi açıktı.  Gece görüş dürbünlü bir silah üzerinde çalışıyordu. Piyadelerin kullanacağı tüfek, benzerlerinden 1250 gram daha hafifti. Bunu hafifletme çalışmalarında sorunlar bitmek bilmiyordu. Sapmaların hesaplamasında bir hata vardı.  Hedef üzerinde yapılan denemelerde isabet yüzdeleri istenenin çok altındaydı. Ayşe hesaplamaları yeniden yapmaya başladı. Nerede hata yaptığını bulamıyordu. Başı ağrımaya başlamıştı. Gevşek ördüğü saçlarını bazen kestirmek istiyordu. Belki ağrılarına faydası olur diye. Sonra hemen vazgeçiyordu. Şakaklarını ovarken nerede hata yaptığını buldu. Gözünün önündeydi her şey... Rakamları ters yazıp hesaplamıştı. Bu kadar basit bir hatayı nasıl yaptığını anlamıyordu. Doğru rakamla yeniden hesaplaması en fazla bir saatini alırdı. Ama vakit yoktu.
 
Saat 11.30 olduğunda ekranını kapattı. Dosya hariç silinmesi gereken her türlü bilgiyi sildi. Dosyanın şifrelemesini değiştirdi ve otuz haneli yeni şifreyi hem bilgisayarına hem de hafızasına kaydetti. Aslında kendisine has yöntem ile unutsa da bu şifreyi bulmak kolaydı. Çünkü alınan günlük gazetenin, üçüncü sayfasındaki ilk haberin ilk otuz harf ve karakteri şifresiydi. Her gün bu yöntemle değiştirdiği şifresini ertesi güne kadar aklında da tutuyordu. Zamanında aldığı birçok eğitimden biri de görsel hafızaydı.  Diğer meziyetlerinin yanı sıra…
 
On beş dakikalık sürede sadece bir kişi kapısının önüne geldi. Sadece hatırını sordu ve gitti. Her gün yaptığı gibi! Terzi çocuklardan biriydi bu. Ayşe, platonik aşığına her seferinde aynı ifade ile yanıt verip hatırını soruyor, daha fazla konuşmasına meydan vermiyordu. Süre dolunca kapısını yeniden kapattı. Ekranı açmaya uğraşmadı sadece on beş dakika sonra diğer odaya girecekti. Bu süreyi gazete okuyarak geçirdi. Akşam hangi filme gideceklerini kararlaştırmak için Fulya’ya mesaj çekti. Sonra, kapısını kilitledi ve diğer odaya geçmeyi sağlayan kapıyı açtı.
 
Boş odaya girdiğinde etrafına baktı. Dışarıdan içerinin görünmesini engelleyen aynalı camlar, kendisini gizliyordu. Odada bulunan bir diğer kapı tuvalete açılıyordu. Tuvalete girdiğinde klozetin arkasında olan duvarın özel fayansına avucunun tamamını dayadı. Sadece tanımlı ellerin taranması sonucu açılan kapının aralığından arka tarafa geçti.  Duvar eski halini alana kadar orada bekledi. On adım kadar attığında, bir asansörün önündeydi. Şifreyi tuşladı. Sonra da parmak izi için, sağ elinin başparmağını ilgili yere dayadı. Asansör kapısı açıldıktan sonra, yapması gereken başka hiçbir şey yoktu. Kapılar kendiliğinden kapandı. Elli metre kadar toprağın altına doğru indi asansör. İndiği gibi yine sessizce durdu. Kapılar açıldığında, küçük bir koridora çıktı Ayşe. Ya da gerçek adı ile Aden.

Sırlar, Yalanlar Kararlar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin