Viski İçerek Çocuk Filmi İzlenebilir

1K 23 6
                                    


"Ahh Ethan, demek uyandın." Diyerek kendimi Bay Matthew'ün sıcak bedeninden ittim. Üstümü çekiştirerek buruk bir gülümsemeyle Ethan'ın boynuma sarılmasına izin verdim.
"Ne zaman geldin Myla?"
"Sen mışıl mışıl uyurken canım"
"Peki oyun hamurlarımla araba yapmaya var mısın? En iyi arabayı yapan kazanır, en hızlısını"
"Tabii ama önce üzerini değiştirelim olur mu? Çok terlemişsin"
"Tamam olur, ama sonra hemen oynayacağız değil mi?"
"Tabii oynayacağız"
Ethan'ı elinden tutarak yukarı yönlendirirken Bay Matthew'e küçük bir gülümseme attım. İşte cezan bu Myla diye düşündüm, en olmayacak yerde en olmayacak insanla oyunlar oynamanın cezası bu. Hiçbir zaman onun olamayacaksın.


                                                                            BAY MATTHEW

Myla... Boynumdaki sıcaklığı, hayata karşı isyan dolu bakışları, hafifçe aralanmış kırmızı dudakları ve saçlarımda gezdirdiği yumuşak elleri... Belki sadece iki dakika vücutlarımız birleşti, belki sadece nefesi çarptı dudaklarıma ama yıllanmış bir şarap gibi ruhuma aktı her bir parçası. Biraz suçlu biraz heyecanlı minik bir günaha ortak olduk o iki dakikada, ya da bendim günahkar olan. Böylesine arzu dolu şeyleri düşünerek iğrenç olan bendim belkide. Acaba beni kurtar sarılışı mıydı bana verdiği şey yoksa benim ol mu? Nasıl bilebilirdim? Kızım yaşındaki bu su perisini nasıl tanıyabilirdim? Eğer beni kurtar sarılışı ise, neden parmakları saçlarımda okyanus dalgalarını aşan minik bir gemi gibi dolaşmıştı? Neden başımdan başlayan bu sıcaklık kasıklarıma kadar yol almıştı?
Rezil herifin tekiydim. Günahkar, rezil, kendini kaybetmiş biri... Çocukluğunu bildiğim birine karşı belki bana babası gibi bakan birine karşı nasıl böyle şeyler hissedebiliyordum? Tanrım, tanrım, tanrım... Bu kız benim sonum olacaktı.

"Sizin için masayı toparlayım, burada hem televizyon izlersiniz hem de oynarsınız."
"Teşekkürler"
"Baba ben mavi bir kamyon yapacağım, kocaman, en hızlısından!"
"Ooo süper, kocaman lastikleri de olsun o zaman. Myla sen ne yapacaksın?"
"Bilmem, kırmızı bir araba yapacağım sanırım. Ethan'ın kamyonundan hızlı olur gerçi mu bilemem."
"Ethan arabanın tekerlekleri dönecek mi? Nasıl anlayacağız hangi araba daha hızlı?"
"Şöyle kaydırıcaz baba, en uzağa giden kazanıcak"
"Hmm o zaman şu kitap bitiş noktası olsun, kimin arabası önce değerse o kazanmış olur. Anlaştık mı?"
"Evet!"

Oyun hamurunu elinde mıncıklayan Myla'ya baktım. Ne düşünüyordu şuan acaba? O da benim gibi hissetmiş miydi sarılırken? Yoksa tüm umurunda olan kırmızı arabasını nasıl şekillendireceği miydi? Şuan gözünde tüm olan biteni canlandırıyor muydu? Ethan gelmeseydi nereye gideceğimizi, nereleri keşfe çıkacağımızı... Kafamı salladım artık gerçek hayata dönme vaktiydi. Olanları düşünerek kendimi bir ergen gibi heyecanlandırmanın, türlü fanteziler kurmanın bana hiç bir faydası yoktu. Lakin kendimi daha da suçlu hissetmeme neden olan bu düşünceri derhal kafamdan savmalıydım.

"Myla ben ofise çıkıyorum, birşeye ihtiyacınız olursa söylemen yeterli"

Daha fazla yakınında olmak iyi bir fikir değildi, yavaş adımlarla merdivenleri çıkarken Myla'nın bakışları sırtımı delip geçiyordu.


                                                                                MYLA

Nereye gidiyorsun? Neden burada çalışmıyorsun? Sana bakmak istiyorum. Diyemezdim. Sessizce merdivenlerden çıkışını, iki parmağıyla burun direğini sıkışını ve kafasını hafifçe iki yana sallamasını izledim. Ne yani pişman mıydı? Çok mu ileri gitmiştim? Bana kızgın mıydı? Fakat bu benim suçum değildi ki. En başından beri onun suçuydu. Benim üzülmemi görmek yerine tüm planlarını etrafımda organize etmesi, üşümemem için ceketini verişi, bana sarılışı, göz yaşlarımı tarihi eser bir tabloya dokunur gibi dikkatle silişi, kokusu, okşayışı... Her şey onun suçuydu. Önce elimde oynadığım oyun hamuruna baktım, sonra bakışlarım Ethan'a kaydı. Sırf kendi duygularımı ve bedenimi tatmin etmek için bir aileyi yıkmaya değer miydi? Bir aile, evlat, güzel bir ev, araba, iyi paralar... Bunlardan hangisini ona verebilirdim ki? Hadi bunların hiç birini istemese de yeni sevgililer gibi el ele tutuşup parklarda bahçelerde mi gezecektik? Herkeste bize bakıp aaa ne tatlı bir çift mi diyecekti? Salak olma Myla bu ilişki imkansız... İm-kan-sız!

"Myla baaak kamyonumaa" Ethan yaptığı kamyonu gözüme sokmak üzereyken irkilerek geri çekildim.
"Vaay süper olmuşş, bak bu da benim arabam, nasıl?"
"Çok güzel ama çok hızlıya benzemiyor Myla"
"Yarıştıralım mı o zaman? Ama kaybedersen ağlamak yok"
"Tamam tamam ağlamıycam"
Ethan'la masanın başına geçerek pozisyonlarımızı aldık. "biir, ikii,üüüç..."
"Aaa tüh benim arabam yolda bozuldu Ethan"
"Oley ben kazandım o zaman!"
"Bravo sana! Biraz çizgi film izlemek ister misin?"
"Olur ama sen de benimle izle Myla"
"Olmaz canım yapmam biraz ders çalışmam gerekli maalesef ama hemen buradayım merak etme. Ödevlerim bitince söz hep beraber izleriz"
"Ooff tamam o zaman"

Oyun hamurlarını toplayarak kaplarına doldurdum. Sıra günü en "eğlenceli" aktivitesi olan ders çalışmaya gelmişti. Üniversite sınavı yaklaştıkça anksiyetemin artacağını düşünürken Bay Matthew yüzünden akademik dertlere daha sıra gelememişti. Önümde açık duran kitaba bakıyor, kalemimle sayfalara birşeyler karalıyor lanet olası adamı aklımdan çıkaramıyordum. Gözüme tüm karizmasıyla laptopuna gömülmüş, hafif çatık kaşları, kemik gözlükleriyle çalışan Bay Matthew gelmişti. O hayatın sıradan sorumluluklarına odaklanmışken gizlice odasına girip masanın altından kasıklarına ulaşsam nasıl bir yüz ifadesi ile karşılaşırdım acaba? Ne derdi? "Myla, ne yapıyorsun?" , "Myla, ne- ne yapıyorsun ahh bu şartlarda çalışamam" Belki de şaşkın bir bakış atıp pantolununun düğmelerini açmaya başlardı... Kafamı salladım, ah salak kafam işte tam bu yüzden sınavı kazanamayacaksın! Ders çalışman gerekirken neleri düşünüyorsun! Kafamdaki tilki düşüncelerimi ele geçirerek Bay Matthew ile çalışmanın tüm bu ders çalışma saçmalığını daha eğlenceli hale getirebileceğini düşündü.
Kitabımı kavrayarak masadan kaltım. "Ethan ben babana bir şeyler sorup geliyorum, yaramazlık yapma tamam mı?" diyerek merdivenlere yöneldim. Ofis kapısını açtığımda Bay Matthew aynı hayal ettiğim gibi laptopuna gömülmüş, bir şeyleri çözmeye çalışıyordu.

"Selam, çok yoğun musunuz acaba?"
"Ah selam Myla, nasıl geçti yarışınız. Gel otur."
"Ben kaybettim, Ethan kazandı. Aracım yolda arıza yaptı da."
Bay Matthew kısa bir kahkaha atarak "kötü olmuş, teknik servis çağırsaydın keşke." Dedi.
"Bir dahaki sefere artık..."
"Eee, her şey yolunda mı?"
"Ah evet sadece anlamadığım bir kaç soru vardı" diyerek oturduğum yerden kalkarak Bay Matthew'ün yanına gittim. Kitabımı önüne doğru iterken dirseklerimi masanın üzerine koyup yüzüne olabildiğince yaklaşarak "işte 23.soru vee 27.soru"
"Myla büyük ihtimalle farketmişsindir ama bu sayfa komple boş"
"Ah evet farkettim ama diğerlerini kendim yapabilirim diye önce zorları aradan çıkarmak adına size geldim." Diyerek bilmişçe gülümsedim.
Bay Matthew göz kenarlarını kırıştıran bir gülümsemeyle kafasını sallayarak "anladım, bakalım öylese" dedi.

Ağzını oynatıyor ama ben hiçbir şey duymuyordum. Bazı sesler çıkartıyor, elleri havada emin hareketlerle hareket ediyor ama tüm bunlar bir film karesi gibi yavaş çekimde gerçekleşiyordu. Bir ara bakışlarını bana kitleyerek "Myla beni dinliyor musun?"dedi. Düştüğüm çukurdan kendimi çıkarmak adına kafamı silkerek "evet, evet" dedim.
"O zaman neymiş bu sorunun cevabı?" kaşlarını kaldırarak afacan bir gülümsemeyle bana baktı.
"Aaa bu nedir?" diyerek masanın ucundaki plakete uzandım. Uzanırken elleri vücudumun altında kalarak karnımı okşadı. Kendimi olduğum yerden çekmeyerek gözlerinin içine baktım. "ee cevap vermeyecek misiniz?"
Biraz afallayarak "Bi-bir araştırmaya katılmıştım. Onunla ilgili birşey." Dedi.
"Hmm demek öyle, bayağı havalıymış." Bakışlarının kalçalarımdan çekerek "öyle mi?" dedi. Belimden tutarak beni yanındaki koltuğa geri oturttu.
flörtöz bir gülümsemeyle "Myla odaklan canım, neler düşünüyorsun kafanda?" dedi.
"Hiç, bazen odaklanamıyorum. Siz de biliyorsunuz ki ders çalışmak çok eğlenceli bir şey değil." Diyerek gülümsemesine karşılık verdim.
"Ne eğlenceli peki?"
"Viski?"
"Viski mi? O zaman bu sayfayı bitirirsen içmene izin verebilirim."
"Off bunun nesi eğlenceli ki?" diyerek dudağımı büktüm ve sahte üzgün gözlerle bay Matthew'e baktım.
"Ethan'la çizgi film izleyerek viski mi içeceğiz gerçekten?
"Bence kötü bir fikir değil"
Bay Matthew kafasını geri atarak tavana baktı, biraz düşündükten sonra "Tamam sen kazandın hadi kalk o zaman" dedi.
"Ha-ha yaşasın!" diyerek Bay Matthew'ü takip ettim.
İşte şimdi elime harika bir fırsat geçmişti, Ethan'ın uyku saati yaklaşırken alkol alacak olmamız ve daha önce yaşadığımız viski macerasını düşünürken başıma hücum eden kana hakim olamadım. Ya şimdi, ya hiç...



                                                                        BAY MATTHEW

Myla'yı ders çalışması için zorlamayarak belki de kötü bir hareket yapmıştım ama önceki sarılışında yanlış bir izlenim vermiş olma ihtimalimi düşünerek kendimi affettirmek istiyordum. Bir yandan da hareketleri çok kafa karıştırıcıydı. Ellerini saçlarımda gezdirişi, yanıma gelip bana yakınlaşması ve gelen viski teklifi... Azgın orta yaşlı bir erkek gibi normal genç kadın hareketlerini yanlış mı yorumluyordum? En iyisi bunları düşünmemek ve geceyi akışına bırakmaktı. İçimden "kontrol sende Myla, kontrol sende" dedim.

Şimdi koltukta yan yana oturmuş bir köpek çetesinin hikayesini anlatan çocuk filmi izliyor, bir yandan da Myla ile viskilerimizi yudumluyorduk. Ethan ayak ucumuzda battaniyeye sarılı bir şekilde krakerlerini kemiriyor, arada elindeki arabasını hayali yollarda gezdiriyor, kanımızdaki artan alkol miktarı ile neden bu kadar sesli güldüğümüzü anlamaya çalışıyordu.
Myla birden bire "ooo saat 10 olmuş bile, küçük adam uyku vakti" Diyerek bir hışımla Ethan'ı kucağına aldı fakat dengesinin çok yerinde olmadığını anlayınca Ethan'ı yere bırakarak "sanırım seni kucağıma almasam daha iyi, gel bakalım." Diyerek merdivenlere yöneldi. Ethan biraz of pof ederek yanağıma bir öpücük kondurdu ve Myla'yı takip etti.
Merdivenlerden aşağı inen Myla " artık filmi değiştirsek mi? Daha önce korku filmi izlemiştik bu sefer romantik birşeyler izleyelim bence." Diyerek yanıma oturdu.
"Hay hay, var mı aklında bir film?"
"Yok, bir bakalım gözümüze bir şey çarpar mutlaka"
"Tamamdır. Bu nasıl?"
"Bunu geçen hafta izledim maalesef"
"Peki bu? Bir arkadaşım önermişti aslında."
"Olur onu izleyelim o zaman, konusu ne?"
"Tam emin değilim ama biraz daha deneysel bir film olduğunu biliyorum"
"Enteresanmış, pekala başlayalım o halde."

Üçüncü bardağımızın sonuna gelirken Myla omuzuma dayadığı kafasını kaldırıp bana baktı. "Biraz daha rahat oturabilir miyim sakıncası yoksa?"
"Tabii ki nasıl rahat ediyorsan canım" diyerek gülümsedim. Bacaklarını üstüme koyarak neredeyse kucağıma oturur pozisyona geldi. Alnı boynuma değiyordu. Oh hayır, hayır bu hiç iyi değil... Umarım kendimi utandıracak bir hale sokmazdım. Bacaklarının olduğu lokasyon içimde müthiş bir korku uyandırırken kalp atışlarımı alnında hissediyor olması durumuma hiç yardımcı olmuyordu.
"E-erm rahat mısın bu şekilde?"
"Evet hemde çook... Neden siz değil misiniz?"
"Yo rahatım da, çok uzun süre rahat olamayabilirim"
"52 kiloyum bacaklarım o kadar ağır olamaz Bay Matthew"
"Yo belimde bir problema var da"
Lütfen kendini utandırma Matthew, bunu sen istedin. Tanrı aşkına Myla'ya viski verirken ne düşünüyordun ki? Lütfen bu gece sorunsuzca bitsin, lütfen tanrım. Başka şeyler düşün, filme odaklan. Evet, evet filme odaklan...

Hayatta bazı durumlar vardır. Bu durumları kendimiz yaratır, sonra da nasıl bu duruma geldiğimizi sorgularız. Bazı riskler alır, üstüne çok düşünmez ve impolsif bir karar ile olayların gidişatını kalıcı olarak değiştirecek sonuçlar yaratırız. Bu gecenin de üstüne fazla düşünülmediği halde hikayede dönüm noktası olacağını televizyondaki ateşli sevişme sahnesine baktığımda anladım. Boktan bir satranç oyununda tüm piyonlarımı ve vezrimi kaybetmiş yenilmeyi bekleyen bir şah gibi kalmıştım. Tek çarem olan viskimden büyük bir yudum aldım ve alkolün başımı uyuşturduğu kadar başka yerlerimi de uyuşturması için dua ettim. Yavaş yavaş kalçamı koltuğa gömerek kendi diktatörlüğünü ilan etmeye çalışan o şeyle olası bir teması kesmeye çalışırken Myla kafasını kaldırarak kısık gözlerle bana baktı. Kalbim vücudumu terk etmeye istekli, her türlü bağırmaya ve çağırmaya kendimi hazırlamışken eli yanağıma uzandı.

"Myla be-" konuşmam dudağıma değdirdiği baş parmağı ile yarım kalarak başını yavaş yavaş bana yaklaştırdı. Gözlerinde tepkimi ölçer bir hal vardı fakat nedenini anlayamıyordum. Artık nefesimi tutmuş başıma gelecek herşeye kendimi hazırlamış, son darbeyi bekliyordum.
Göğsüme yaklaşan başı yüzüme doğru uzanarak boynumu buldu. Zaman durma noktasına gelmiş gibi hareket ederek aralık dudaklarını boynumla buluşturdu. Yapabildiğim tek şey gözlerimi kapatarak tututtuğum nefesimle boğazımdan boğuk bir inilti yükselmesine izin vermek oldu. Omurgamdan kasıklarıma akan sıcaklıkla içini keşfetmek, derinlere ulaşmak istiyordum. Saçlarını kendimi durduramayarak kavradım. Nefesimi kontrol edemiyor, Myla'nın kokusuyla realite ve hayal dünyası arasında kaybolmuştum. Beynim mantık sınırlarına yarım yamalak tutanmaya çalışarak "Myla lütfen alkolü fazla kaçırdın" dememe izin verdi.
"Hayır kaçırmadım, tam olarak isteğim şeyi yapıyorum"
Dili ürkekçe boynumu keşfe çıkmış, elleri saçlarımda, boynumda ve göğsümde dans ederken ağzımdan çıkan tek şey "dur lütfen" oldu. Lütfen dur artık. Ağzımdan çıkan kelimelerin yalandan ibaret olduğunu belini sıkıca kavrayan ellerimden anlamış olacaktı ki beni dinlemiyordu. Ah tanrım ona dokunmak istiyordum. Ellerimi kalçalarıyla kutsamak, dudaklarını bırakmamak üzere öpmek, kasıklarımı kasıklarına bastırmak...

"Myla dur lütfen" diyerek nefes nefese Myla'nın yüzünü ellerimin arasına aldım. Bir yanım ilkel bir primat gibi vücuduyla birleşmek istiyor, evrimini tamamlamış tarafım ahlaki değerlerimi yüzüme vuruyordu. "Lütfen dur artık, bu doğru değil. Yarın pişman olacağımız şeyler yapıyoruz."
"Matthew, ben pişman olmayacağım ama biliyorum ki sen olacaksın."
İlk defa bana Matthew demesinin şaşkınlığını atlatınca ne demek istediğini çok iyi anladım. İki gün sonra Jasmine eve döndüğünde, sabah ayılıp Ethan'ı gördüğümde ne olacağını biliyordum.
"Evet, bunun için durmalıyız. Lütfen..."
Bana dolmuş gözleriyle uzun uzun baktı ve yanağıma dokunarak "özür dilerim"diyerek bir şey söylememe fırsat bırakmadan hızlıca odasına gitti.

"Myla, bekle!" Kahretsin... Onu böyle hissettirmek istememiştim. "Myla lütfen böyle yapma, bak yarın ayıldığımızda tekrar konuşuruz ama lütfen üzülme." Diyerek başını okşadım.
"En azından iyi geceler öpücüğü alamaz mıyım?" Gülümseyerek alnına bir öpücük kondurdum.
"hayır dudaklarımdan öpmeni istiyorum"
Tanrım bu kıza ne olmuştu bugün böyle? Kendi ritmine dönmeyi başaramayan kalbim daha da hızlı atmaya başlamıştı. Dudakları büyülü bir asa gibi beni deli gibi kendine çekiyor, sabrımın ve oto kontrolümün son demlerini yaşıyordum. Yine de fısıldayarak temkinli bir sesle "Myla lütfen, bunu yapamam" dedim. Gözünden bir damla yaş süzülünce elimi dudaklarının üzerine koydum ve elimin üzerini öptüm. "En fazla bunu yapabilirim, lütfen iyice dinlen ve benim için işleri daha da güç hale getirme" diyerek odadan çıktım.
Kapıyı kapattığım anda derin bir nefes aldım ve beni taşımakta zorlanan bacaklarım yavaş yavaş güçlerini katbettiler. Orada kapının önünde, başım iki elimin arasında kendime sordum. "Tanrım ben ne yaptım?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 01, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

BAY MATTHEWHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin