I'm a burning fire Chapter 5

437 60 2
                                    

Ertesi gün de diğer günler gibi bulutluydu, değişen tek şey yağmur yağmayacağıydı — en azından meteoroloji uzmanı tarafından haberlerde bu şekilde söylenmişti.

Minho ve Jisung günlerini birlikte çalışarak geçiriyorlardı. Minho kendi dizüstü bilgisayarında çalışırken Jisung da onunla birlikteydi. Birlikte öğle yemeği yemek için bir ara veriyorlar ve ramen kadar basit bir şey yapıyorlardı ki çalışmaya devam edebilsinler.

Minho işini bitirdiğinde duş aldı, sıcak suyun altında vücudunu gevşetti ve düşüncelerinin etrafta uçmasına izin verdi. Bir gün önce dudaklarını Jisung'un parmağının etrafına sarması ve Jisung'un, Changbin ile olan ilişkisi hakkında yorum yapması hakkında düşündü. Umutlarını artırmak istemiyordu, ama Jisung ona bu konuda pek yardımcı olmuyordu, ve Minho ikisinin kucaklaşmalarını, öpüşmelerini ve birbirlerinin kucağında uyumalarını hayal ediyordu.

Minho ve Jisung, Jisung'un işini bitirdikten ve duş almasından sonra saat 3'te alış-veriş merkezine ve kafeteryaya gitmeye hazırdılar. 

"Bere, eldiven ve atkını unutma. Dışarısı oldukça soğuk." dedi.

Jisung gözlerini büyülttü. "Ben çocuk değilim, biliyorsun değil mi?"

Jisung çocuk değildi, Minho bunu çok iyi biliyordu, ama bazen ayrıntılı düşünmezdi.

Ve yine de  Jisung eldivenlerini unuttu.

"Ama sen çocuk değilsin, değil mi? Komiksin, Jisungie" Minho alay ederek söyledi. Jisung ellerini ısıtmak için kendine sarıldı. "Bana ellerini ver, aptal." 

Jisung ona şaşkın gözlerle baktı ama yine de ellerini ona uzattı. Minho, ceketinin cebinden bir elini çıkartıp, arkadaşının elini tuttu ve tekrar elini ceketinin cebine soktu. 

"Ellerin donmasın" diye konuştu. Gözleri Jisung'un gözleriyle buluşmuyordu ama genç olanın her zaman ne yaptığını izliyordu.

"Çok teşekkür ederim" Jisung gülümsedi, o kadar parlak bir gülümsemeydi ki bu Minho'ya hava hâlâ bulutlu ve gri olmasına rağmen güneş doğmuş gibi hissettirdi.

Jisung parmaklarını birbirine geçirdi, gülümsemesi kaybolmadı ve sessizce gülmeye başladı, bu da Minho'nun kaşını kaldırarak ona bakmasına neden oldu ama aynı zamanda o da gülümsüyordu. Jisung'un başparmağı cebinde tuttuğu elin arkasını okşarken sersemlemiş ve mutlu hissetti. 

Minho'nun da bir gün önce dediği gibi, kasabaya gitmek sadece on beş dakikaydı, ya da belki biraz daha uzundu. Kuşların ve arkadaşının cıvıltısının keyfini çıkarırken sessiz bir biçimde yolu yürüdüler. Ellerini ayırmadılar ve zaman zaman yağmurun neden olduğu su birikintileri yüzünden boşluklara dikkat etmeleri gerektiği konusunda birbirlerini uyardılar. Bulutlu gökyüzü, yapraksız çıplak ağaçlar, çamur ve yansımalarını görebilecekleri bazı su birikintileriyle çevriliydiler. 

Şehre geldiklerinde Minho, "İhtiyacımız olan bütün şeyleri almadan önce kahve içebiliriz diye düşünüyordum." dedi.

Jisung "Olur." diyerek başını salladı ve Minho'nun izinden giderek kahve dükkanına doğru yola koyuldular.

Minho kasabadan geçerken kendini iyi hissetti. Seul kadar kalabalık değildi. Minho'nun en çok sevdiği şeylerden biri de buydu. Sokaklar ve insanlar, onlara gülümseyip son derece nazik davranacaklardı. 

Kafe rahattı. Kahvenin her yerde süzülen ve onları karşılayan kokusu ve aynı zamanda Minho'nun çok sevdiği pişmiş ekmek kokusu, ona kışın büyükannesini ziyaret ettiğinde, onu hatırlattığı için çok severdi. Duvarlar manzara resimlerinin yer aldığı sıcak bir turuncuya boyanmıştı ve kalabalık değildi, sadece üç kız ve bir yaşlı adam vardı.

I'm a fire and i'll keep your brittle heart warm / MinsungWhere stories live. Discover now