BÖLÜM 6

203 22 4
                                    

Prenses Ashina arabadan aşağıya indi. Bunu gören Prens Zhi endişeyle konuştu:
-Prensesim neden dışarı çıktınız? Lütfen tekrar arabaya binin. Kanlı bir çarpışma olacak.
General:
-Prensesi arabaya götürün.
Ashina:
-Bir kılıç verin bana, dedi sert bir sesle.
Prens Zhi şaşkınlıkla:
-Ne? Kılıç mı?
Prenses Ashina:
-Ben bir Türküm Prens Zhi. Savaşmayı da bilirim kendimi korumayı da, diye cevap verdi.
Prens Zhi daha önce Türk kızlarının da erkekler gibi savaşmayı bildiğini duymuştu. İkna olmuş bir sesle:
-General prensesi duydunuz, dedi.
Ve askerlerden biri prensese bir kılıç verdi.
Daha sonra kalabalık eşkıya sürüsü saldırmaya başladı, kanlı bir çarpışma yaşanmaktaydı. Eşkıyalardan biri -belli ki onların başıydı- :
-Prensesi öldürün, diye bağırdı olanca sesiyle.
Bunu duyan bir eşkıya, prensese doğru yayını gerdi. Prensesi uzaktan attığı bir okla öldürecekti.
Zaten eşkıyalarla mücadele eden prensesin bu düşmanı fark etmesi zordu. Prens Zhi, savaştığı eşkıyayı öldürdükten sonra prensese yönelen oku fark etti. Belindeki küçük hançeri çıkarıp oku atmak üzere olan eşkıyaya doğru fırlattı. Ama eşkıya hançer kendisine saplanmadan birkaç salise önce oku atmıştı.
Zhi, bir an endişe dolu gözlerle prensese baktı. Prenses, kendisine gelen oku son anda fark etti. Geriye doğru eğilerek okun kendisine değil arkadaki ağaca saplanmasını sağladı.
Bir süre daha devam eden çarpışma nihayet sona erdi. Etraf, ceset doluydu. Kan ve ölüm kokuyordu.
Prens Zhi:
-İyi misin?
Prenses tebessüm etti:
-İyiyim.
Prens hayranlıkla:
-Birçok erkekten daha iyisin kılıç kullanmada. İlginç, dedi.
Prenses gülümsedi:
-Bizim oralarda herkes savaşmayı, ok atmayı, ata binmeyi bilir.
Bir an duraksadıktan sonra konuşmaya devam etti:
-Belli ki ülkenizde benim ve imparatorun evlenmesini istemeyenler var, prensim.
Prens Zhi:
-Bu doğru değil prensesim, dedi söylediklerine kendisi de inanmayarak.
Neden böyle söylediğini kendisi de bilmiyordu. Nasıl olsa prenses elbet her şeyi anlayacaktı. Şimdi bile bu saldırının sebebini anlamıştı. Bu saldırıyı yaptıranın saltanat naibi olduğunu da anlayacaktı.
Ashina da anlamıştı bir şeyleri gizlemeye çalıştığını. Ama anladığını belli etmenin anlamsız olduğunu düşünüyordu. Nasıl olsa bir gün öğrenirim bu saldırıyı kimin yaptırdığını, dedi içinden.
Prens Zhi:
-Yola devam edelim prensesim.
Ashina kuşkulu bakışlarının yerini tebessüme bırakarak:
-Peki prensim. Başımıza bir musibet daha gelmeden Changan'a gidelim.
Son cümleyi imalı bir şekilde söylemişti prenses. Prens Zhi bu ima karşısında tedirgin bir şekilde gülümsedi sadece.

1 Gün Sonra

Çin Sarayı
Saltanat Naibi Yuwen Hu, devlet işleriyle ilgileniyordu. Efendi Zan içeriye girdi telaşlı bir şekilde:
-Efendim.
Saltanat naibi incelediği belgelerden başını kaldırırken:
-Bu yıl buğday üretimi çok düşmüş. Buna bir çare...
Efendi Zan'ın telaşını fark etti ve:
-Ne bu halin? Niye bu kadar telaşlısın? diye sordu.
Efendi Zan:
-Prenses, hala hayatta efendim.
Yuwen Hu öfkeyle oturduğu sandalyeden kalkıp Efendi Zan'ın yakasına yapıştı:
-Ne demek hala hayatta?
Efendi Zan korkuyla:
-Prenses saldırıdan kurtulmuş. O, bunu savaşarak başarmış, dedi.
Yuwen Hu, şaşkınlıkla Efendi Zan'ın yakasını bıraktı:
-Savaşmak mı? Bir kadın... bir kadın savaştı yani... Doğru ya, o bir Türk...
Bir kahkaha attı saltanat naibi. Bu durum hem tuhaf hem merak uyandırıcıydı onun için. Prenses'i merak ediyordu...

Aynı haber taht odasında da konuşuluyordu. İmparator Yong:
-Yuwen Hu'nun buna cürret edeceği belliydi. Neyse ki başaramamış.
Ana İmparatoriçe:
-Ne güzel, sarayımıza savaşmayı bilen bir katili alıyoruz, dedi endişeyle.
Prenses Xianyang:
-Siz değil miydiniz bu evliliğin olması gerektiğini söyleyen? Eğer prenses ölmüş olsaydı bu evlilik olamazdı. Hem düşmanlarımıza karşı güçlü bir müttefiki kaybederdik hem bu güçlü müttefik, prenses bizim topraklarımızda öldürüldüğü için bize savaş açardı. Böyle olmasını mı isterdiniz gerçekten?
Ana İmparatoriçe bu evliliğin olmasını gerekli görmüştü. Bu evliliğin olmasını da o Türk'ü de istemiyordu. Bu onun için istek değil mecburiyetti. Kızına sert bir bakış attı.
İmparator Yong araya girerek:
-Xianyang haklı. Kendinle çelişmekten vazgeç anne. Prensesin sağ salim saraya gelmesi gerek.
İmparatorun da ilgisini çekmişti prensesin savaşması tıpkı saltanat naibi gibi. Her ne kadar bu evliliği istemese de müstakbel imparatoriçesini merak ediyordu. Hiç umursamadığı bu prenses şimdi biraz da olsa ilgisini çekmişti...

Li Ezi ise bu duyduklarına hem şaşırmış hem de sinir olmuştu.

2 Gün Sonra
Birazdan Chang'an'a gireceklerdi. Ashina, hem endişe duyuyor hem de yeni hayatı için heyecanlanıyordu. Hiç tanımadığı insanların arasına girecekti. Aslında Prens Zhi'yi tanıyordu. Müstakbel kocasının kardeşini tanıyordu. En azından onunla bu yolculuk süresince iyi bir dostluk kurmuştu.
O sırada Prens Zhi arabanın yanına geldi:
-Birazdan sizi bu gece kalacağınız köşke götüreceğim prensesim. Yarın düğün alayıyla birlikte saraya gideceksiniz.
Prenses Ashina kendisini bilgilendiren prense bakarak:
-Peki prensim, dedi ve gülümsedi.

1 Saat Sonra
Şehre girdiklerinde askerlerin çoğu kafileden ayrılmıştı. Nihayet köşke ulaştılar. Ashina yavaş adımlarla arabadan indi. Önündeki büyük köşke bakmaya başladı. Etrafta ise bir sessizlik vardı. Prensesin getirdiği Türk hizmetliler de Ashina gibi köşke bakıyorlardı. Köşke prenses için gönderilen Çinli hizmetliler de prensesi incelemekle meşguldü.
Prens Zhi sessizliği bozdu:
-Prensesim bu yolculukta size eşlik etmek hem sevinç hem onur kaynağıydı. Zhou'ya hoşgeldiniz.
Prenses arkadaşına gülümsedi:
-Benim için de sizinle yolculuk yapmak hem sevinç hem de bir onurdu prensim. Her şey için çok teşekkür ederim.
Zhi gülümseyerek:
-Yarın görüşürüz prensesim, dedi.
Ashina:
-Görüşürüz, diye karşılık verdi.
Prens Zhi oradan ayrılmıştı. Güneş ise batmak üzereydi. Prenses, dinlenmek isteyerek kendisi için hazırlanan odaya gitti. Ertesi gün bütün hayatı değişecekti...

İmparatoriçe AshinaWhere stories live. Discover now