Bölüm 4

0 0 0
                                    

Yemek saati... Annem tuttuğu kalbini bırakalı ve babam bana sımsıkı sarılalı yarım saat olmuş. Sofrada yemek yiyoruz görünüşte ama içimizde her birimizin ayrı bir tufan, ayrı bir fırtına var hissediyorum. "Ne oldu da geldin?" diyor babam. Annem babama ters bir bakış atarken, "Hiç öyle esti geldim." Diyorum. Annem susuyor. Babamı atlattığımı biliyorum. Annemi atlatamayacağımı da. Yemekten sonra babam kahvesini alıp televizyon karşısına geçiyor. Annem beni yardım bahanesiyle mutfağa çekiyor. Üç adamın sille tokat, tekme yumruk dayağını yiyip tek kelime etmeyen ben annem daha sorgusuna başlamadan A'dan, Z' ye kadar her şeyi dökülüyorum. Annem bana sarılıyor. Ağlaşıyoruz. Annem ağlıyor, ben susuyorum. Nihayet sorgu bitiyor. Ve kendimi bildim bileli bana dar gelen yatağımın olduğu odama çekiliyorum. Yatağa oturup ayaklarımı aşağı salıyorum. Dokunacağım kadar yakın olan duvara bakışlarımla resmini çiziyorum. Çizebildiğim bütün yüz hatlarını hafızama kazıyorum. Ve bir ölüden farksız bedenimi yatağa bırakıyorum. Yıllardır uyuyamadığım uykuyu, çocukluğumdan beri sığmayı beceremediğim yatağımda ve tavanı basık duvarları yamuk odamda uyuyorum. Vakit öğleyi geçmiş odamın kapısının tıklatılmasıyla irkiliyorum. Henüz yatakta doğrulmuşken aralanan kapıdan başını uzatmış babamı görüyorum. Şaşırıyorum. Babam kapıdan içeriye süzülüyor ve elimi avuçlarının arasına alıyor. Nereye gideceğini bilmediğim bir sohbetin başlayacağı endişesiyle geriliyorum. Tam o anda babamın yüzüne bakıyorum ve elli sekiz yaşındaki babamın gözünde ilk defa yaş, dudaklarında ilk defa feryat ediş duyuyorum. "Gitme demedim mi Leyla? Yapamazsın demedim mi? Kırılır, parçalanır, un ufak olur, dönersin. Demedim mi Leyla?" Babamın feryadıyla odama koşan annem babamı sakinleştirip götürürken sarsılan omuzlarım ve dökülen gözyaşlarımla yatağa gömülüyorum. Kayboluyorum.

SİSLERİN ARDINDAWhere stories live. Discover now