Bölüm 1

3 0 0
                                    

Günlerdir yorgunum. Yemeden içmeden kaç gün dayanabilir bir insan? Bilmiyorum. Sorduğum hiçbir sorunun cevabı yok. Yalnızım. Yalnızlığımın nedeni kimsesizlik değil. Bu benim seçimim. İnsanlar kötü, insanlar çirkin... Bir kaçış benimkisi belki. Ama neden? Hatırlayamıyorum. Günlerdir kimseyle konuşmadım. Biliyorum bu kaçış çare değil. Yüzleşmek zorunda kalacağım gerçekler beni bekliyor. En son ne zaman kendim için bir şeyler yaptım? Hatırlamıyorum. Saçlarım çok uzamış. Gören herkes çok yakışmış diyor. Oysa hepsini kazıtmak istiyorum. Günler haftaları, haftalar ayları getiriyor. İçimde kanayan bir yara var ve bu yara bir türlü kabuk tutmuyor. En son ne zaman güldüm? Gülmek! Dudakların kıvrılması eylemi. Hatırlamıyorum. Boğazımda sürekli canımı acıtan bir yumru var. Fazla duygusal biri olsaydım yanaklarımı ıslatacak kadar gözyaşımı avucumu doldurana dek boşaltırdım. Sürekli koşuyorum. Artık bir yere varmak imkansız biliyorum. Yine de koşuyorum. "Koş Julie bütün hayatın buna bağlıymış gibi koş"
Arkama bakmaktan korkuyorum. Belki de bir insanı sürekli kovalayan tek şey geçmişidir sadece. Bana korkusuz olmak öğretildi. Ama ilk defa, İlk defa ölesiye korkuyorum. Artık biliyorum. Kendim için korkmadığımı. Koşmam gerekiyor çünkü bir yere yetişmeliyim. Birisinden kaçmıyorum. Bir yere varmak için koşuyorum. Sonra nereye koştuğumu anımsıyorum. Varmak istediğim yer cehennem yeri. Biliyorum. Elimden kendimi yok oluşa bırakmaktan fazlası gelmeyecek. Biliyorum çaresizliğin en büyük acısı benliğime çökecek. Ama kabul etmiyorum. Nefesim yetmeyene, kesilene kadar koşuyorum. Nihayet varmak istediğim yerdeyim. İçeriden silah sesleri duyuyorum. Belime sıkıştırdığım tabancama, Şarjörü takıp sağ elime alıyorum. Yaklaştığım kapının arkasındaki cehennem, iyi ile kötünün her gün verdiği savaşın sahne provası değil. İyinin kötüyü yenmek için yaralanışı, iyinin kötüyü yenmek için teslimiyeti ve son fedakarlığı. İyinin kötüyü yok etmeye çalışırken, yok oluşu...  İçeriye adım attığım anda bir şeylerin kopuşunu hissediyorum sol yanımdan. Durup düşünecek, hayıflanacak ya da ahlar edecek noktada değilim. Karşı köşede beyaz bir arabayı kendine siper etmiş Selim'i görüyorum. Bakışlarımız buluşur buluşmaz işaretle beni koruyacağını söylüyor. Ona güveniyorum ve bulunduğu tarafa koşuyorum. Kafam ellerimin arasında, yuvarlanıyorum ve ayağa kalktığımda tekrar koşuyorum.
Yanına yaklaştığımda Selim'in yüzüne bakıyorum. Sadece kısa bir an için. Bakışları karşıda olsa da başı eğik. Hiçbir şey sormuyorum. Hiçbir şey söylemiyor. Ama o an her nasılsa sol yanımda hissettiğim o kopuş bir acıya, o acı ise boğazımdaki yumruya dönüşüyor. İşte ben o gün bugündür yutkunamıyorum.
Kurşunlar havada birbiri ile çarpışacak hale geldiğinde sağ tarafımda bir ses duyuyorum. Bir arı vızıldamasından farksız, anlık bir ses ve sonrası saplanış. Ah! demiyor Selim. Sol omuzuna saplanmış mermi, sıcak kanını henüz akıtmadan birkaç saniye önce, bir anlık bakışta fark ediyorum durumunu. O, ateşi kesmiyor. Bende!
Avuçlarım arasında tuttuğum tabancayı bilmem kaç keredir ateşlerken, şarjörü yenisi ile değiştirirken hiç ama hiç düşünmüyorum. Gözümü kırpmıyorum. Nefes almıyorum. Boğazımdaki yumruya ne zaman alışacağımı hesaplamıyorum. Gözlerimden dökülmek için isyan eden gözyaşlarım yok. Sadece o an için yapmam gerekeni yapıyorum. Savaşıyorum... Bir kere daha duyuyorum aynı sesi. Fakat bu kez durum ciddi bunu bakmadan da anlayabiliyorum. Selim'i iki kaşının ortasından vuruyorlar. Yani kötünün, İyiliği vurduğu an bu. Selim son nefesini bile çekemeden ciğerlerine oracıkta ölüyor. Ve ben Asım'ın görmediğim ölümünü görüyorum. Ve ben hem bir sevgiliyi hem de bir arkadaşı, bir dostu kaybediyorum. Ben ölüyorum. Ciğerlerime kadar yanıyorum. Burnuma gelen kan kokusuyla siliniyorum. Silkeleniyorum. Çırpınıyorum. Can çekişiyorum. Ve o an ayağa kalkıyorum. İşte o an ilk defa aşkıyla yandığım görevimi unutuyorum. Ve gizli operasyonun ortasında istihbarat için sağ olarak yakalamamız gereken adamı ikinci bakışla seçiyorum ve üzerine bir dolu şarjörü boşaltıyorum. İkinci şarjörü takıyorum. Ve kısa adımlarla üstlerine yürüyorum. İyinin, ölen ve ölmekte olan iyiliği yaşatmak için kötü olduğu o noktaya geliyorum. Sol koluma ve sağ baldırıma bir acı oturuyor. Yutkunmaya çalışıyorum ama boğazımdaki yumru daha çok acıyor. İşte o yüzden yürümeye devam ediyorum. Üç adım sonra ise istemsizce düşüyorum.

Gözlerimi açtığımda beyazlar içindeyim ve beyaz bir odadayım. Her şey beyaz. Ben dahil. O an cennetteyim sanıyorum. Ve cennette oluşum bir hata olmalı diye düşünüyorum. İyiler ve iyi olmak adına savaşırken kötülerden farkım kalmadığı için orada olmayı hak etmediğimi düşünüyorum. Cennetin hurileri, meleklerini ilk gördüğüm yerde bu yanlışı düzeltmek adına yetkili birisiyle görüşmeyi isteyeceğim. Bunu aklımda tutmaya çalışıyorum. Birde buradan ayrılmadan önce Asım'ı görmek istiyorum... O esnada sesimi duyan hurilerden biri beyaz duvarın ortasında yırtılırcasına bir kapıyı aralıyor. Beyaz elbisesi içindeki huri yanıma yaklaşıyor. Hareket etmeyi deniyorum. Olmuyor. Belki de burası cennet değil, karar odasıdır diye düşünüyorum ama söylemiyorum. Asım diyorum. Dudaklarım kurumuş, çatlıyor. Çatlaktan sızan kan dilime değiyor. Midem bulanıyor. Kan kokusu burnuma, Selim'in son hali aklıma hücum ediyor. Tekrar Asım diyorum. Bu sefer sesim daha cılız çıkıyor. Karşımda duran huri işaret parmağını dudaklarına götürüyor. O an anlıyorum. Cennette yahut karar odasında değilim. Hastanedeyim. Dudaklarımı kıpırdatacak gibi oluyorum. Ben eylemi gerçekleştiremeden hemşire cevaplıyor sorulmamış sorularımı "Benim hiçbir şey konuşmaya iznim yok. Doktoru bekleyin." diyor.  Hemşire çıkıyor. Kapı arkasından kapanıyor. Ve beş dakika bile geçmeden beyaz duvar bir kez daha yırtılıyor. Kapıdan geçen karartı elinde bir buket çiçek tutuyor. Beyaz Lilyumlar başucuma yaklaşıyor. Sonra başımı kaldırdığımda onu görüyorum. Bay K. bana bakıyor. Gözlerinde isimlendiremediğim bin bir farklı ifade dolaşıyor. Bir kararıp bir aydınlanan yüzüne bakıyorum. Dişlerini sıkıyor. Bir an yüzüme bir yastıkla bastıracak ve beni oracıkta boğacak endişesi duyuyorum. Ama yapmayacağını biliyorum.
Çünkü;
"İyiler, iyiliği korumak için kötü yolu seçmez."



SİSLERİN ARDINDAWhere stories live. Discover now