26. BÖLÜM

64.6K 2.5K 410
                                    

Beynimde tonlarca yük vardı sanki..

Gözlerimi bir bilinmezliğe açtığımda ensemde hissettiğim ağrıyla yüzüm hafifçe buruştu. Göz kapaklarım zonkluyordu buna rağmen güçlükle etrafı taramaya başlamıştı. Bir odadaydım. Çok büyük olmayan dört tarafı bomboş bir odada. Pencereden içeriye dolan cılız bir ışık, sokak lambasına aitti. Zaman geceydi. Bir sandalyenin üzerinde, ellerim ve ayak bileklerim bağlı oturuyordum. Bunu saniyeler içinde olduğum yerde hareket etmek istediğimde anlayabilmiştim.

O pislik beni buraya kapatmış, beni bu hale o getirmişti. Yavaşca yutkunmaya çalıştığımda boğazımdan acı dolu bir inilti döküldü. Boğazım çok kurumuştu. Sahi ne kadardır buradaydım ben?

"Yardım edin!" diye bağırdım çaresizce. Odanın kapısı örtülüydü. Ondan başkası var mıydı bu depoda ya da her neresiyse, bilmiyordum. Yüzümde acı dolu bir ifadeyle hareket etmeye çalıştım yeniden. Ne ayaklarımı oynatabiliyordum ne de ellerimi. Öyle bir bağlıydım ki sandalyeye.

"Kimse yok mu?" diye bağırdım bu kez. Aradan saniyeler geçti. Yine bir hareketlilik olmadı. Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatmaya başlamıştı. Vücudum kasılıyor, soluklarım yavaşlıyordu. Nefes almak gittikçe güçleşiyordu sanki. O pislik neredeydi? Beni neden bağlamıştı buraya? Ne istiyordu benden?

Başımı önüme düşürüp debelenmelerime son verdiğimde odanın kapısı kısık bir gıcırtıyla açıldı. Bayılmadan önce, beni bayıltmadan önce sesini duyduğum o yüz, karanlığın ardından belirdi.

Tarık!

"Bebeğim," dedi içeriye doğru adımlayarak. İğrenç yüzüyle karşı karşıya geldiğimizde suratımda tiksinti dolu bir ifade belirdi. O buna aldırış etmedi. Yaklaştı yaklaştı ve yaklaştı. Tam karşımda durduğunda dişlerini göstererek gülümsedi ve bana aynen şöyle söyledi: "Seni çok özledim, sende beni özledin mi?"

**

" Kafayı yiyeceğim kafayı!" öfkeli adamın bu kükreyişi otel odasının duvarlarında adeta yankılandı. Karşısında ağlayan üç çift göz umurunda bile değildi. Zehra, Sinem ve Nihan en az onun kadar hırpalamıştı kendilerini. Ama Kerim'in onların sesine bile tahammülü yoktu. "Kızım siz aynı odada kalmıyor muydunuz Zehra? Nasıl oluyor da birbirinizden haberiniz olmuyor? Ulan daha üç saat önce konuştuk. Üç!" öfkeli sesi yeniden gün yüzüne çıktığında kızların ağlama sesleri daha da şiddetlendi.

Zehra burnunu çektiğinde yüzünü abisine çevirerek "Abi yemin ederim birlikteydik. Sen aramışsın Işıl'ı ben o sıra banyodaydım. Çıktıktan sonra kızları da çağırdı. Baya bi' oturduk. Sonra kızlar gittikten sonra ben de aşağıdaki büfeye indim bir şeyler almak için. O sıra-.." Zehra bunları defalarca anlatmıştı, defalarca.

"Dayanamadın mı Zehra? Neden yalnız bırakıyorsun ya kızı?"

"Kerim yeter," diyerek bu kez araya giren deminden beri yanında bir polis memuruyla kızların ifadesini defalarca dinleyen Fatih'ti. Zehra'ya fazla yükleniyordu Kerim ve buna daha fazla dayanamadı. "Bilseydi gider miydi? Zehra nereden bilsin o pisliğin gelip Işıl'ı kaçıracağını?"

Tarık Işıl'ı kaçırmıştı.

Bundan yaklaşık yarım saat önce Zehra'nın odaya geldikten sonra Işıl'ı görememesi ve kızlara haber vermesiyle her yere bakmalarının ardından bulamayışlarıyla şüphenlenmişler direkt Kerim'i aramışlardı. Zaten Fatih'in kendisine attığı o mesajdan sonra Kerim çoktan yola çıkmış, üç saat süren yolu iki saatte gelmişti. Yolda Fatih'i aramış Zehra'nın ağlayarak anlattığı şeyleri Fatih'e aktarmıştı. Fatih ise Kerim'den daha önce gelerek kızları tek tek dinlemiş, ardından otelin kamera kayıtlarını izlemişti. Kayıtlarda her şey ortaya tamamen çıkmış, Tarık'ın Işıl'ı kaçırdığı kesinleşmişti. Her ne kadar Tarık'ın sinyali kaldıkları yerden gelmiş olsa da sonrasında bir şekilde sinyal kaybolmuştu. Zaten yolu kırk taklalar atarak bitiren Kerim bunu duyduğunda daha da öfkelenmiş, duvarları yumruklamıştı. Elleri kan içinde kalmıştı. Kızlar korkuyla Kerim'i izlemişler ona engel olmaya çalışmışlardı ama Kerim'in gözü dönmüştü bir defa. Onun istediği tek şey Işıl'dı.. Yalnızca Işıl..

BADEMLİ MAHALLESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin