.**

718 4 1
                                    

son'in cenazesini nereye kaldırdılar?" Hizmetkârların yanında bu konudan bahsetmek zorunda kaldı ğı için yüzü kızardı. "Bayan Isabella, gerçekten bilemiyorum." "O zaman kim biliyorsa onu bana gönderin." "Kimsenin bildi ğinden emin de ğilim." Chapman hiçbir zaman bo şbo ğazlık etmezdi. "Birileri onu götürmü ş olmalı. Ve belki de birileri cenazesine gitmi ştir. Arkada şlarından biri? Lord Brocklehurst'ün kendisi?" "Lordum gitti efendim. Flynn sürdü at arabasını, o da şimdi lordumla beraber." "Cenaze ayrı gitmi ş olmalı. Di ğer arabayı kim sürdü?" "Yardley sürdü efendim," dedi kâhya. "O zaman bana Yardley'i gönderir misiniz lütfen." "Gitti Bayan Isabella. Yorkshıre'a gitti sanırım. Orada yeni bir i şe ba şladı." "Anladım. Eminim Hobson'ın cesedini tabuta kim koydu diye soracak olursam onun da cevabı i şten ayrıldı olacak." "Bu i şleri Yardley yaptı efendim. Lordumla beraber yaptılar. Lordum olanlardan dolayı epey etkilenmi şti." Fleur peçetesini masaya koydu. Bir anda i ştahı kaçmı ştı. Ahırda da aynı hikâye vardı. Kimse Hobson'ın cenazesinin nereye kaldırıldı ğını bilmiyordu. Yardley onu götürmü ştü. Ve Flynn de bir sonraki gün Lordu götürmü ştü. Kimse Hobson'ın nereli oldu ğunu bilmiyordu. En sonunda eve, salona geri döndü. En sevdi ği odaydı bu. Kuzin Caroline dik gelen güne ş ı şığı ba şını a ğrıttı ğı için sevmezdi orayı. Amelia da erken kalkmazdı. O yüzden sanki Fleur'ün kendine ait odasıydı. Camdan dı şarı bakıp çiçekleri ve bahçeyi izlerdi. Bulabilece ği bir şey yok gibiydi. Daha da kötüsü, bulunabilecek ne oldu ğunu bilemiyordu. Hemen her şeyi biliyordu. Hobson'ı kazayla öldürmü ştü. Matthew onun cenazesini ait oldu ğu yere göndermi şti. Matthew aynı zamanda Kuzin Caroline'ın mücevherlerini onun valizine yerle ştirmi ş ve birilerinin onları orada bulmasını sa ğlamı ştı. Annie'yle konu şsa bile, kendisinin suçsuz oldu ğunu ispatlayamazdı. Belki de şansı varken Londra'ya kaçmamakla aptallık etmi şti. Hizmetkârlar ona sanki elinde bir balta görmeyi beklermi ş gibi bakıyorlardı. Matthew geldi ğinde her şey ba şlayacaktı. Ya da her şey bitecekti. Ve Daniel'la Miriam'ın bir gece önceki itirazlarına ra ğmen onu hiç kimse kurtaramayacaktı. Masum oldu ğunu kanıtlamasına imkân yoktu.

121

Ama hayır. Daha fazla kaçamazdı. Olması gereken yerdeydi. Dü şünceleri bir dakikadan fazla sürmedi. A ğaçların arasından bir at arabası göründü. Eve do ğru yakla şıyordu. Bir anda elleri buz gibi oldu ve kalbinin gö ğüs kafesinden fırlayaca ğını hissetti. Yüzü buz kesti. Kulakları u ğulduyordu. Cama arkasını döndü ve sandalyenin kenarına oturdu. Ellerini sıkıca dizinin üzerinde kenetledi. Sırtını dıkle ştirdi. Bayılmamak için elinden geleni yapıyordu. Kendini sakinle ştirmeye çalı ştı. En fazla be ş dakikası kalmı ştı. Matthew onu sakin bulmalıydı. Onu korkudan sinmi ş ve yalvarırken bulmamalıydı. Matthew hâlâ teklif etmeye hazır olsa bile, kendisi ondan gelecek hiçbir teklifi kabul etmemeliydi. Kesinlikle etmemeliydi. Lütfen Tanrım, diye dua etti sessizce, bana güç ver. Dürüstlü ğümü ve benli ğimi kaybetmeyeyim. Lütfen Tanrım. At arabasının sesi yakınla ştı ğı halde aya ğa kalkıp dı şarı bakmadı. Omuzlarını dikle ştirdi, çenesini kaldırdı ve derin derin nefes almaya ba şladı. Kapı açıldı ğında aya ğa kalktı. Adam, Chapman'ı geçip içeri girdi. Gelenin Matthew olmadığını anlaması birkaç dakikasını almı ştı. İlk ba şta gözleri beynine gördüklerinin mesajını iletemedi. Sonra tüm nefesinin bo şaldı ğını hissetti. "Sizin Matthew oldu ğunuzu zannettim. Gelenin Matthew'un arabası oldu ğunu sandım. O geldi sandım." Ama Matthew de ğildi. Matthew'un olmadı ğı her şeydi. Güvenlikti, rahatlıktı ve sıcaklıktı. Evdi. Umudun ve güne ş ı şığının kayna ğıydı. Fleur'e do ğru bir adım attı ve kollarını ona açtı. Fleur ne oldu ğunu anlamadan kendini onun kolları arasında buldu. "Ah, sizi Matthew zannettim," dedi, dükün kollarının sıcaklı ğını ve güçlü kaslarını hissederek. Onun kendisine özgü kokusunu duyuyordu. "Sizi Matthew zannettim." Dükün sıcak nefesi kulaklarını ok şadı. "Hayır, benim a şkım." Fleur onun omuzlarına dokundu, gücünü, sertli ğini hissetti. Dük kula ğına rahatlatıcı sözler fısıldıyordu. Onun karanlık, sert yüzüne baktı, bir daha asla göremeyece ğini zannetti ği yüzüne. Hiç dü şünmemeye çalı ştı ğı yüzüne. Elini uzattı ve yara izine dokundu. Ne kadar tanıdıktı. "Sizi bir daha göremeyece ğimi zannettim," dedi. Endi şesi yüzünde, parmak uçlarında, vücudunda, burun deliklerindeydi. Ama henüz beyninde de ğildi. Sadece hislerinde. Ve hislerinden daha da derinlerde. Dükün yüzü gözlerinin önünde bulanıkla ştı. "Buradayım." Dük konu şurken Fleur onun dudaklarını seyretti, derinden gelen sesini dinledi, koyu gözlerine baktı ve sonra gözlerini yumdu. Bir anda güven içinde buldu kendini. Hatta güvenden de öteydi bu. Sıca ğın ve gücün içinde sarmalanmı ştı. Dudaklarını daha fazlası için araladı. Bo ğazından gö ğüslerine, karnına ve bacaklarının arasına do ğru özlem sancıları saplandı. Gözlerini açmadı, ba şını daha da arkaya attı ve dükün dudakları onun dudaklarını öptü. Dük, Fleur'ün omuzlarını güçlü elleriyle tutuyordu. "Güvendesin a şkım," dedi kula ğına. "Seni bir daha hiç kimse incitemeyecek." Aşkım. A şkım, O, Ridgeway Dükü'ydü. Heron House' taydı. Fleur için Willoughby Hall’dan gelmi şti. Fleur onu uzakla ştırdı ve arkasını dönerek cama do ğru yürüdü. Bir sessizlik oldu. "Üzgünüm." Dükün sesi odanın di ğer tarafından geliyordu. Fleur'ün bekledi ği gibi yanına gelmemi şti. "Böyle olaca ğını dü şünmemi ştim." "Ne olaca ğını dü şünmü ştünüz? Burada ne arıyorsunuz? Sizin evinizden hiçbir şey çalmadım. Sadece Londra'da sizin paranızla aldı ğım kıyafetler... İsterseniz onları da hemen iade edebilirim." "Fleur," dedi dük yava şça. "Benim adım Isabella. Isabella Bradshaw. Sadece annem ve babam bana o isimle hitap ederdi. Siz benim babam de ğilsiniz." "Neden kaçtın? Bana güvenmiyor musun?" "Hayır," dedi Isabella ve düke bakmak için döndü. Kendi kendine çaresizce onun Bull and Horn Hanı'nda mü şterisi oldu ğunu hatırlattı. Dükün onu her zaman korkutan ellerine baktı. "Size neden güveneyim? Hem ben kaçmadım. Kaçmaktan vazgeçtim. Eve döndüm. Burada do ğdum, biliyorsunuz. Bu evde. Ben buraya aidim." "Evet. Sonunda seni, sana uygun olan yerde görebildim. Kuzeninin eve gelmesini mi bekliyorsun? En kötüyü mü bekliyorsun?" "Bu sizi ilgilendirmez. Neden geldiniz? Sizinle geri dönmeyece ğim." "Hayır. Seni geri götürmeyece ğim Fleur. Sen, kızımın odasına ait de ğilsin ve bundan 

BAY PİPOTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon