Ne acayip işti böyle kader!...

İnsan ne oldum değil ne olacağım desin derdi dadım. Ne kadar haklıymış meğer. Sabah düğün hayali kurarken şimdi resmen gizlice kaçıyorum. Babam sıla-i rahim dedi, hala'na git gönlünü  al dedi ama gözleri kızarmış, anlı kırışmış, belli ki yorgundu. Bu hala'ya gitme işinde başka bir iş vardı ama hadi hayırlısı...
________

"Gelmene hacet yoktur Dürdane"

"Ama Hanımım ziyan gormeyesiniz. Hem yardım eder yoldaş olurum yanınıza."

"Hacet yoktur itiraz istemem."

"Peki Hanımım öyle derseniz.."

" Haydi eyvallah Dürdane"

"Allah'a emanet Hanımım"

Biraz gitti, ardına bakmadan. Sonra durdu, içi tuhaf olmuştu. Nedeni bilinmez kötü hissetmişti. Koşarak tekrar konağa gitmek, yatağına girmek, örtünmek istiyordu. Hafifçe ardını döndü, son bakar gibi baktı konağa, cumbalarına, tahta varaklarına, aşınmış çatısına, beyaz rengi ile tüm asilliğine baktı. Nedense son diyordu içinde ki ses, iyi bak , iyi işle kafana, son kez bakar gibisin diyordu. Teslim oldu içinde ki sese, doya doya baktı. Hıçkırıklar boğazına düğümlendi, daha fazla durmaya dayanamdı, hızla limana doğru yürüdü. Bir yandan da dua ediyordu.

"Allah'ım sonumuzu hayr eyle!"
________

Çarşıları, pazarları ile meşhur Bursa idi burası. Ne güzel şehirdi Bursa! Medeniyetin şehriydi, bir imapratorluga kucak açmış , onu beslemiş, yetiştirmiş Bursa...

Burası Bursa'nın çarşılarından biriydi. Meyve sebze satanlar, bakırcılar, sarraflar, mescidler ve en önemli yeri ise kumaş tacirlerinin olduğu yerdi. Burada yer gök kumaştı sanki... İpek, atlas, kadife...say sayabildiğince. Dünyanın dört bir yanından gelen tüccarların kumaşlarını sergilediği yerdi.

Bursaya gitmek üzere çıkan Gülbahar, bu güzel şehire girmeye gönlü biraz mahzun, aklı ise dadısı ile babasında olduğu halde karışık duygular ile yaklaşırken, belki de kaleye girdiğinde bu güzellikleri farkedemeyekti.

At arabasının içinde Gülbahar ve yanında babasının verdiği üç koruma ile ilerlerken Bursa'ya daha yaklaşırken namaz, ihtiyaç dışında durmadıkları halde  vakit epey geç olmuştu. Gülbahar daha ne olduğunu, niçin buralara kadar geldiğini düşünürken birden bire önlerine dört tane silahlı, yüzü peçeli, kapkara giyinmiş adamlar atladı.

"Eyvah! Eşkiyalar!"dedi Gülbahar'ın adamlarından biri.

Gülbahar korku ile arabanın  içinde saklanmaya çalışırken peçeli adamlardan biri ile göz göze geldi. Ne kadar uzakta dövüşüyor da olsa telaşan kapılan Gülbahar adamlarının sonunun iyi gitmediğini anlayarak kaçmaya karar verdi.

Durum vahimdi lakin Gülbahar metanetini koruyarak arabadan atlayıp arkasına bakmadan koşmaya başladı. Bir an durum değerlendirmesi yaptı. Onlar atlı idi Gülbahar ise yaya idi. Bir artısı vardı, o da adamların onun nerede olduğunu bilmemesi idi. Çalıların arasına gizlene gizlene gidiyor, yer açıldıkça koşuyordu. Bir an durup sesleri dinliyor, bir ses alamayınca rahatlıyordu. Seslerin kesildiğine, onlardan uzaklaştığına kanaat getirince adımlarını yavaşlattı, yorulmuştu. Tam oturuyordu ki yakından  bir çatırtı ve kişneme duydu. Çok korkmuştu, bir hızla yerinden fırladı.

Gülbahar koşuyor ardında ki atlı "Dur!" "Dursana!" Diye bağırıyordu. "Bacım neyden kaçıyorsun, ayı mı belledin beni?!" Diye sesleniyordu.

Gülbahar HatunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin