Oldukça hızlı konuştuğu için kısa bir süre kafam karışsa da toparlandım. Bana ümitle bakarken hafifçe gülümsedim.

"İstediğim şeyleri bir türlü söylemiyorsun Çağatay."
"Ne?"

Yüzümdeki samimiyetsiz gülümsemeyi silip ciddiyetle baktım ona.

"Sana bu konuyu açtığım ilk günden sonra yapmanı istediğim tek bir şey vardı. Bu kesinlikle bana konuştuğunuz konuyu anlatman değil. İstediğim tek şey herkese hakkında konuşulanların doğru olmadığını söylemendi. Ama sen bunu yapmak bir kenara dursun bana bile oldukça rahat bir şekilde sen zaten gerçekleri biliyorsun dedin. İstediğim şey herkese sevgili olduğumuzu açıklaman da değildi. Yanlış anlama diye söylüyorum. Sadece yalanları düzeltmeni istemiştim. Ama yapmadın. Ne yaptığın açıklama ne de bana bunları daha önce anlatmadığın umurumda bile değil bunlar. Artık umursamıyorum."
"Açelya..."
"Evimden çık Çağatay. İş dışında seni görmek istemiyorum."

Gözlerinde bariz gördüğüm hüzün ile gözlerimi kaçırdım. Söylemek istemediğim şeyler söylüyordum ona karşı. Hissettiklerim ve söylediklerim aynı değildi. Doğruları söylemiyordum.

"Hayır. Güzelim, dinle beni lütfen..."
"Çağatay. Israr etme. Daha fazla kötü olmadan git evimden."
"Açelya, bir dakika. Sadece oturup sakince konuşalım lütfen."
"Çağatay..."
"Sevgilim, hala bana sinirli olduğunu biliyorum. Haklısın. Ama ilk tartışmamızda bitiremeyiz. Olmaz."
"Sıkıntı ilk tartışmamız olması mı?"
"Açelya, anlatmaya çalıştığım şeyin o olmadığını biliyorsun."
"Pek umursamıyorum diyelim."

Yanıma yaklaştı ve ellerimi tuttu. Çekmek istesem de bırakmadı ve bana yukarıdan bakmaya başladı.

"Özür dilerim. Sevgilim, sen benim her konuda ilklerimi yaşadığımsın. Ben her şeyi senin öğreniyorum. Bazen fark edemiyorum, yanlış şeyler yaptığımı. Bunları içine atmak yerine direkt bana söylemen lazım."
"Söyledim zaten Çağatay. Ama senin umurunda olmadı."
"Söylememem gerekiyordu..."
"Sana sorunun bu olmadığını söylüyorum!"

Ellerimi çekip omuzlarından ittim. Delirecektim artık.

"Anlamıyorsun Çağatay, anlamıyorsun! Anlamak istemiyorsun! Sorun senin hakkında çıkan iğrenç dedikodulara ses çıkarmaman. Sorun bu!"
"Özür dilerim..."
"Dileme. Özür dileme benden. Sadece git artık."
"Açelya..."
"Git Çağatay. Git."

Yanından uzaklaştım ve kapıya gidip sonuna kadar açtım. Hala içeriden bana bakıyordu.

"Evimden çık. Lütfen."

Yanıma kadar geldi ve kapıdan çıkmadan hemen önce bana döndü.

"Bitmedi. Sana kendimi affettireceğim."

Umarım...
Evden çıktıktan sonra kapıyı hızla arkasından kapatıp odama gittim. Şimdi gidip bir de Nazenin ile konuşmak istemiyorum. Yatağıma uzandım ve gözlerimi kapattım. Yaptıklarının ne kadar doğru olduğunu bilmiyordum.

Onu kesinlikle affetmek istiyordum ama bunun için çok erkendi. Er ya da geç onu affedeceğimi biliyorum. Onu sürekli görürken ve o böylesine içten bakarken affetmemek mümkün gibi gelmiyordu bana. Fazla iradesiz olabilir miydim? Ona karşı belki. Ama şu an bana hiçbir şey doğru gelmiyordu. Ne onu affetmek doğruydu ne de ondan tamamen ayrıldı.

Daha önce birkaç kez duyduğum ara verme evresi miydi bu? Hayatımda duyduğum en saçma şey! Bizimki ara vermek değildi. Bizimki oldukça basit açıklamak gerekirse kavga etmiştik ve bir süre kafamızı dinleyip doğru olanı yapmamız gerekiyordu.

••••••

Çağatay'ın odasının önüne geldiğimde derin bir nefes alıp verdim. Pantolonumun kenarlarını sıkarken rahatlamaya çalışıyordum bir şekilde. Beni odamdan arayıp oldukça ciddi bir şekilde odasına çağırmıştı. Büyük ihtimalle bir görev verecekti. Sabahın köründe. Yani tahminlerim o yöndeydi.

Kapıyı çalıp sesini duymanın ardından yavaşça açıp içeri girdim ve karşısına geçtim.

"Bugün ilgilenmem gereken dosya işleri var. Antrenmana katılamayacağım. Sen halledersin."

Bir kez kafamı indirip kaldırdım ve konuşmaya başladım.

"Başka bir şey yoksa çıkıyorum."

Masaya eğdiği kafasını onaylar anlamda sallarken bir yandan da dosyaya bakıyor ve saçlarımı karıştırıyordu.

Odadan çıktım ve diğerlerinin her zaman oturduğu odaya gittim. İçeri girip kendime çay aldım ve koltuğa oturdum. Tam karşımda Deniz oturuyordu. Yanında da kimse yoktu. Kısa bir süre sonra Hakan abi yanıma geldi.

"Bugün de yakın dövüş antrenmanı var mı?"
"Ne meraklı çıktın sen de şu yakın dövüşe Hakan abi! Yok."
"Ha iyi."

Ona anlamadığımı fazlasıyla belli eden bir yüz ifadesi ile baktım ve kafamı iki yana salladım. Vardı onda bir haller. Kesin yani.

"Komutanım bugün biraz geç kaldık sanki, antrenmana başlamayacak mıyız? Çağatay komutan da yok ortalıkta."
"Çağatay komutan bugün antrenmana katılamayacak. Bazı dosya işlerinin olduğunu söyledi. Antrenman bende."

Hepsinin bakışları bir anda Deniz'e döndüğünde göz devirdim. Bunlar da ne dedikoducu çıktı. İyi ki iki laf söyledik birbirimize. Şu hallere bak.

Bölüm sonuu~~
Oy ve yorumları bekliyorum 💕💗💞





Bordonun AşkıOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz