Bölüm 25

41.7K 2.1K 137
                                    

Evden çıkıp Çağatay'ın evine indim hemen. Çağatay durumunun daha iyi olması için ilk gittiğimiz hastaneden Antalya'da ki bir hastaneye sevk edildi. Yanında Ateş vardı şu an. Ben ise ondan sonraki komutan olarak mecburen Ankara'ya geri dönüp rapor vermiştim. Şimdi de onun için kıyafet aldım ve yola çıkıyorum.

Hala telaşlıyım çünkü durumu henüz belli değil. Bacak kritikti sonuçta ve Allah korusun çok üzücü şeyler olabilirdi.

Arabaya binip yola çıktım. Bilmediğim ve daha önce gitmediğim bir yer olduğu için kontrollü bir şekilde kullandım arabayı. Sürekli Ateş'i arayıp durumunu soruyordum. İyiye gittiğini söylüyordu ama görmeden de rahat etmeyecektim.

Nihayet gelebildiğimde arabayı hastanenin otoparkına park edip arabadan indim. Arka kapıdan çantaları alıp hastaneye girdim. Merdivenlere bakarken gözüme çarpan doktor ve yanındaki kadın ile onlara baktım kısa bir süre. Kadının zorla bir şeyler yedirmesi ve adamın sinirli bir halde itiraz etmesinden sonra kadın sinirle doktorun ağzına sokuşturmuştu resmen.
Onlara bakmayı bırakıp hemen merdivenlere yöneldim. 

Kapıyı çalıp yavaşça açtım ve içeri girdim. Ateş beni gördüğünde hemen yanıma gelip çantayı aldı elimden.

"Hoş geldin."
"Hoş buldum. Nasıl oldu Çağatay?"
"Uyuyor, hiç uyanmadı zaten. Doktor da birazdan geleceğini söyledi. Hemşire çıktı az önce. Seruma falan taktı."
"Peki."

Yatağın yanındaki sandalyeye oturup diğer çantayı yere bıraktım.

"Sen de çarşıya çık. Kıyafet al kendine."
"İyiyim böyle ben aslında."
"Üstünde üniforma var Ateş. Toz içindesin, hadi git de bir şeyler al."

Yanında para olmadığı için ben verdim ve gelirken yemek de almasını söyledim. Şimdi burada yemek de yiyemem ben.

Televizyona bakarak vakit geçirirken rahatsız sandalyede kıpırdandım. Çok rahatsız burası gerçekten.
Sandalyede yan dönüp ayaklarımı yandan sarkıttım ve sırtımı da kol yerine yasladım.

Televizyona geri döndüğüm sırada Çağatay'ın hareket ettiğini görünce hemen ayaklandım.

"Çağatay?"

Gözlerini bile açmadan elini kaldırıp kafasına götürdüğü sırada elini tutup indirdim.

"Çağatay, duyuyor musun beni?"
"Evet."
"Oh."

Kendine geldi nihayet.

"İyi misin? Bir yerin ağrıyor mu?"
"Ağrıyor."

Kıyamam sana. Büyük ihtimalle hala verilen ilacın etkisinde olduğu için gözlerini açamıyordu.

"Gözlerini açabiliyor musun?"
"Çok ışık var."

Işık yanmıyor olsa da güneşin onu etkiliyor olduğunu anlayıp sadece kafamı salladım.

"Doktoru çağıracağım bekle."

Yana uzandığımda elimi daha sıkı tuttu.

"Gitme."
"Gitmiyorum. Bir dakika."

Yatağın üstünde duran düğmeye basıp hemşire çağırdım. Geldiğinde de doktora haber vermesini istedim. Odadan çıktığında yatağın yanına oturup birbirine girmiş saçlarını düzelttim.

"Çok mu ağrıyor?"
"Hayır."
"Nerede olduğunu biliyor musun?"
"Hastanede."
"Hangi hastane?"
"Ankara'ya mı döndük?"

Uyuklar bir şekilde konuştuğu için gülmek istesem de alınmasın diye kendimi tuttum.

"Antalya'ya geldik."
"Neden?"
"Seni buraya sevk ettiler."

Kapı açılınca yataktan kalkıp kapıya baktım. Az önce aşağıda gördüğüm adam. Ciddi yüz ifadesi garip görünüyordu. Az önce o kadına  bakarken çok daha başka görünüyordu.

Bordonun AşkıWhere stories live. Discover now