LÂCİVERT | KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT BİR GECE PART II

En başından başla
                                    

Avuçlarımda toprak var.

Katran karasına çalan iç karartıcı rengi ve soğuk rayihası her nefes alışımda ciğerlerimi yakan bir toprak. Kurak iklimlerin rüzgârıyla savrulmuş, sert dokusuyla avuçlarımı örseleyen bir toprak.

Beyaz mermerler ve toprağın hükümranlığını sürdüğü kimsesiz bir mekan burası.

Ağaçların dalları heybetle göğe uzandığı, kuş cıvıltılarının göğü vaveylaladığı bir mezarlıktayım. Tan yeri henüz ağarıyor. Puslanmış gözlerimle çamura bulanmış beyaz elbiseme bakıyorum. Ayaklarım çıplak, tabanlarına toprak bulanmış.

Bir zaman sonra bir rüzgâr esiyor. Tenime acımasızca değiyor, üşüyorum. Bu üşüme farklı hislerle çevreliyor içimi.

Kenarına iliştiğim mezar taşına dikkatle bakıyorum. Üzerinde yazan yazıyı okuduğumda dudaklarım titriyor.

Kürşat Alphankara.

Akif Karan'ın babası. Askerimin şehidi...

"Oğlumuz evleniyor Kürşat,"

Zuhal annemin narin ve ağlamaklı sesini işittiğimde omzumun gerisindeki bedenine baktım. Başına siyah bir baş örtüsü dolamış, yaşlarla kaplı gözleri eşinin mezarında, elleriyse usulca toprağı okşuyor. Parmakları öyle narin temas ediyor ki toprağa, sanki bir tene dokunur gibi ihtiyatlı. Sevdiği adama dokunur gibi sevgi dolu.

"Karan'ım sen gittiğinden bu yana uzun zaman sonra yeniden gülümsüyor. Evden uzaklaşmak için süresi belli olmayan görevlere gitmiyor. Gönlüne sevda ateşi düştü düşeli daha mutlu daha huzurlu oğlumuz..."

Gözlerini kapatıp gülümsedi. Dudaklarındaki sahici tebessümle konuşmasını sürdürdü. "Gelinimiz, Berceste..." duraksadı. İsmimin geçmesiyle dikkat kesildim. "Yaralı bir serçe gibi ürkek ve narin. Güzel kalpli kızım, oğlumuzun yüreğine bahar getirdi. Birbirlerine yuva olacaklar,"

Huzuru hissettim o an. Zuhal annemin benden bahsederken ki hassasiyeti yüreğime ılık ılık esti.

Başını eğip toprağı öptü. "Seni çok özledim Kürşat,"

Seni çok özledim Akif Karan.

Kalbime bir ok saplandı o son sözlerin akabinde. Yanaklarıma düşen iri damlalar dudaklarıma süzüldü. Tuzlu tat damağıma dağıldı.

"Yanına gelmek istiyorum,"

Konuşmak istedim lâkin tek kelime çıkmadı bîçare dudaklarımdan.

"Ama yalnız başına bırakamayacağım iki evladım var. Onların mutluluklarına şâhit olmadan gelemem ki,"

Mezar taşına dokundu kıyamazcasına. Gözlerinden şiddetle dökülen yaşlara rağmen gururla göğsünü kabarttı. "Seni çok seviyorum şehidim..."

Şehidim.

Bir kelime hem bu kadar acı hem de bu kadar gururu nasıl bir arada tutabilirdi ki. Şah damarınıza bir bıçak dayanmışta son nefesiniz için geri sayım yapılıyormuş gibi bir his bırakıyor kırık yüreğinizde.

"Karan'ım senin yolundan gidiyor. Tek sevdası vatandı, şimdi Berceste de var. Birbirlerine çok aşıklar. Tıpkı bizim gibi. Karan'ım senin beni sevdiğin gibi kalbini tamamen Berceste'ye adadı. Ama bazen korkuyorum Kürşat. Gelinimin de benimle aynı kaderi yaşamasından ödüm kopuyor."

Tam o an gökyüzünde bir kıyamet koptu. Şiddetle göğü ikiye ayırmak istercesine çakan şimşekle yağmur başladı.

Yağmur damlaları hızla bedenlerimizi ıslattı. Saçlarım yüzüme savruldu. Gözlerimin önü kapandı. Gece devrildi, gün ağardı. Bakışlarım kucağımdaki ellerimi buldu. Alyansımın takılı olduğu parmağıma dokundum usulca. Yere damlayan kırmızı sıvıyı gördüğümde kaşlarım çatıldı. Yere bakan avuç içlerimi göğe doğru çevirdim.

KOYU LÂCİVERT SEVDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin