15. İhlal Edilmiş Sınır

Start from the beginning
                                    

Taksiye bindiklerinde şoföre "Galata," dedikten sonra bir eli Bahar'ınkini bulup öpmüş ve ancak o zaman "Nasılsın?" demişti adam. Omuzlarını kaldırmıştı Bahar. "Döndüm işte," demişti. Burnu kızarmış, gözleri ıslak, saçları toplanmış halde. "Döndüm işte." Saat gece yarısını geçmiş, havaya asılı kalan nem hemen üzerlerine işlemişti. Taksiden indikleri zaman, Bahar apartman kapısından üç beş adım daha ileri gidip yüzyıllardır orada öylece durup İstanbul'u seyreden kuleye selam durmuş ve ses çıkarmamak içim bulduğu tek yolla, -ağzını açık tutarak- ağlamıştı.

Ozan'ı üzen de buydu. İnsan suretindeki bir kimsenin kendi torununa bu türlü davranmasını aklı almıyordu ama bundan vahimi Bahar'ın musmutlu döneceği şehre böyle yıkık dökük bakmasıydı. Bundandı yanına sokulup ona ardından sarılırken "Kule de seni çok özledi," demesi. Sonrası dört kattan ibaret merdivenlerdi. Bahar'ın kısa bir an gözü korkmuştu. Tüm gün oradan oraya sürüdüğü ayağı, evi gördüğü an iflas bayrağını çekmek istemişti. Bahar kızmıştı ona.

"Şımarık mısın sen?" demişti yere bakarak? "Kanadım mı var benim de naz yapıyorsun? Uçabilsem bakar mıyım yüzüne, yürü hadi yürü!"

Meğer bilmediği kanatları varmış kızın. Kendini Ozan'ın kucağında bulduğunda sümüklü yüzü aydınlanmış, gülmüş, utanmış, yine gülmüş ve nafile bir "İndir beni," tiradı tutturmuştu. Sonrası mum kokulu ev, civelek Aşık ve nazende Narin'di. Hepsi ama hepsi bıraktığı gibiydi. Sızlamıştı burnu. Terasa topal ayak yürürken "Ben burada yatayım mı bu gece, n'olur?" demişti Ozan'a. "N'olur kuleye bakayım sabaha kadar."

Öyle olmamıştı. Ozan kırmızı valiz ve beraberindekiler için bir kez daha aşağı inip yukarı çıktığında ağzından çıkan ilk şey "Neden spor ayakkabı giydin?" olmuştu. Sonra Bahar'ı oturtup ayakkabısını çıkarmış ve daha o anda buruşmuştu kızın yüzü. Ayak yüzü bir tren hattı gibi kararmış, o karanlık büyük bir daire boyunca renkten renge bürünerek sarıyla son bulmuştu. Bahar'ın "Yok bir şey," demesi canının ucuzluğundandı. Vardı bir şey. Büyük bir şey. Ama saat çok geçti ve uyumak için yalvarıyordu kız. Ozan'a kalsa daha o an hastaneye giderlerdi de çok dil dökmüştü Bahar. Bundan sebep kız pijamalarını giyer giymez yatağını hazır etmişti Ozan. Yalnız eli sürçünce hazır edilen yatak kendininki olmuştu. Bahar'ın uykuya dalması saniyeler sürerken o hastanede nöbet tutarmış gibi sabaha ermişti.

"Pakize de yer mi pizzadan?"

"Pakize izin verirsen seni bile yer, o yüzden ben onu alayım da sen rahat rahat ye yemeğini."

"Yo kalsın," dedi Bahar kucağındaki bacaksız köpek yavrusunun başını severken. Pakize evin son üyesiydi. Karadeniz dönüşünde katılmıştı aileye. Kadir bu durumu protesto etmek için iki gündür mutfakta yerde yatıyordu. Varlığıyla rahatsızlık vermek istiyordu ev sakinlerine ama mutfağa yolu düşen onun üzerine basıp geçiyordu.

"Çok aç değilim zaten. Bira bile yeterdi, uğraştın yok yere."

"İnceciktin daha da incelmişsin zaten." Bir dizini kırıp Bahar'ın yanında yer edindi Levent. Günlerden perşembeydi. Çocuklar pazara çıkmıştı. Hatta sabah beraber pazara gitmişler ve Ebru'yu görüp hoşbeş ederken Bahar'ın üç gün önce döndüğünü Ebru'dan öğrenmişlerdi. Bu şaşırtıcıydı çünkü Şavşat'ta görüştüklerinde Bahar dönüşüne on gün olduğunu söylemişti ve neredeyse aynı zamanda İstanbul'a dönmüşlerdi. Bilselerdi onu da alıp öyle gelirlerdi İstanbul'a. Ya da Bahar neden sizinle geleyim dememişti ki? Tamam, kamyonet kasasında yolculuk büyük bir konfor değildi ama birlikte eğlenceli bir yolculuğa da dönüşebilirdi. Pazar gürültüsünün içinde aramıştı Bahar'ı. Evdeydi, yalnızdı, neden demişti ona. "Uzun hikâye," demişti kız. Buluşalım dediğinde ise "Ayağımda sıkıntı var, yürümem zor oluyor," diye cevap vermişti. Bu yüzden çocukları pazarda bırakıp almıştı onu. Bir yerde oturabilirlerdi ama Bahar ayağımı uzatabileceğim bir yer olmalı dediği için eve gelmişlerdi. Doğrusu böylesi daha çok hoşuna gitmişti adamın.

Uyumadan Önce Tuttuğum DilekWhere stories live. Discover now