2. BÖLÜM: FOLA BİTKİLERİ

36 10 4
                                    

Adını seslenen birinin sesi kulağına gelirken gözleri de yavaş yavaş açılmaya başladı. Bu sesi tanıyordu.

“Silay Orenda, kahvaltı hazır.”

Gözlerini aralayıp karşısında duran küçük boylu, bıyıklı beyefendiye baktı.

“Tamam. Geliyorum. Haber verdiğin için teşekkür ederim.”

Komedzo bu sözlerine biraz şaşırmıştı.

“Bu benim görevim Silay Orenda.”

Yavaşça gülümsedi.

“Olsun, yine de teşekkür ederim.”

Komedzo saygısını göstermek için öne eğilerek selam verdi ve odadan çıktı. Silay battaniyeyi üzerinden çekerek yatağa oturdu. Pencereden bir süre dışarı izledi. İşte yine buradaydı. Yeniden. Bu manzarayı tekrar izlemek biraz garipti. Rüyasına geri dönmüştü, ama bu sefer gerçekti.

Başını kaldırarak derin bir nefes aldı. Çok garipti. Şu an buradaydı, oturuyordu ama sanki yok gibi hissediyordu kendini. Aklı başka bir yerdeydi çünkü. Başka şeyler düşünüyordu o an. Bedeni burada olsa ne olurdu, kendisi burada olmayınca...

Yataktan kalkarak dolabın önüne gitti, kapağı açtı ve kıyafetlere baktı. Bir an elbise giymeyi istese de yine pantolon ve tişört çıkarttı. Üzerini giyindi ve aşağıya indi. Hizmetliler yine etrafta koşturuyordu. Onlara engel olmadan aralarından geçerek yemek salonuna girdi. Onun oturduğu yer boştu. Biraz erken gelmişti. Sadece kendi yeri değil Asay, Eze ve Jemone’nin yeri de boştu. Kendi yerine oturarak masanın hazırlanmasını bekledi.

“Günaydın.”

Etrafındaki tüm sandalyelerin boş kalacağını zannederken Asay içeriye girdi.

“Günaydın.”

Masanın karşısına geçerek o da yerine oturdu. İkisinin de önüne henüz tabak gelmemişti. Beklerlerken Asay birden salonun kapısına baktı.

“Hayır.”

“Ne?”

Silay arkasını döndüğünde şatoya girmiş olan Eze'yi gördü. Gülerek Asay'a baktı.

“Bu çocuktan neden nefret ediyorsun?”

“Ondan nefret etmiyorum ama, ne bileyim gıcığın teki. Onunla akraba olmak tam bir ölüm.”

Silay onun sözlerine gülerken Asay kendisine bakıyordu.

“Hazır konu açılmışken...”

O an yine aklına gelmişti işte. Onun ne söyleyeceğini biliyordu. Asay kimsenin duymaması için ayağa kalkıp eğilerek Silay’a yaklaştı.

“...Söyleyecek misin?”

Bu soruyu nasıl cevaplayacağından emin değildi. Ama ne yapması gerektiğini çok iyi biliyordu.

O da Asay’ın yaptığı gibi ayağa kalkıp öne eğildi. Ağzını açmışken Eze’nin geldiğini görünce ikisi de yerine oturdu.

“Ne oldu? Ne konuşuyordunuz? Ben gelince sustunuz.”

“Hiçbir şey konuşmuyorduk. Ne yapacaksın sen?”

“Yalan söyleme!”

Onların kavgaya başlamaması için araya girdi.

“Eze, gerçekten, önemli bir şey değildi.”

Eze Asay’a bıkkın bir suratla baktı.

DUVARLARIN ARDINDA: GEÇMİŞTEKİ SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin