8

65 9 5
                                    

8: Hangisinden kaçmalı? Nerelere saklanmalı?

•••

Günleri kara bir kalemle çizilmişti. Sınırları belirliydi, yapacakları belirliydi. İstese de, uğraşsa da o hududu aşamazdı. Ne yapabilirdi? En fazla nasıl bir deliliğin tonlarına boyayabilirdi ruhunu?

Daha önceki hayatında onu kısıtlayan etkenler arasında maddiyat yer alıyordu, zaman sıkıntısı vardı elbet, belki yorgunluk. Ona bahşedilmiş ebedi yorgunluk. Ancak hiçbir zaman toplum yoktu bu uzayıp giden listede. Toplumu her vakit ardında bırakıp gitmeyi bilirdi. İnsanların istek ve görgülerine göre hayatını yönlendirmeyecekti.

Böyle derdi kendisine. Zira koca şehirde birkaç hor gören bakış onun mütecessis ruhuna zincir vurmaya yetmezdi elbet. Şartlar kolayken ahkam kesmek kolaydı. Bu yüzdendi büyük şehirde yaşamanın insan gözünde büyüme nedeni. Çünkü baş etmediğiniz her zorluğu kendi marifetlerinize iliştirirdiniz. Onlar bana karışamaz, derdiniz, ben buna izin vermem. Oysa size değip geçen birkaç bakıştan daha fazlası yoktu orada. Size karışacak kimse yoktu, kimsenin umrunda değildiniz. Orada herkes yaşam savaşı veriyor, kendi küçük dünyalarından çıkıp da yalnız o anı kapsayan karşılaşmaları kimseye zehir etmiyordu.

Küçük yerleşkelerde durum farklıydı. Herkes birbirinden haberdar, her durum birbiriyle ilişkiliydi. Aldığınız nefes dahi birilerinin gözüne batar, rahatsız ederdi. Konuşmuş olmak için konuşulurdu çoğu zaman, karşı tarafın hisleri hesaba katılmadan. Onda açılan yaralarsa göz ardı edilirdi.

Mustafa da bir zamanlar hayatını toplumun yönetemeyeceğini savunanlardandı. Bunu öyle de bir gururla yapardı ki hiçbir zaman şu an düştüğü duruma düşeceğini düşünmemişti. Hayat sürprizlerle doluydu. Mustafa ise her sürprizin yüzünü güldürmediğini yeni yeni fark eden bir insanoğlu.

Epey yorucu bir günün ardından babasını eve bırakmak için çıkmıştı köy yolundan. Annesi bugün misafir alacağı için gelmemişti bahçeye. Yorgunluklarının dillerine kilit vurduğu kısa bir yolculuğun ardından ev görünmüştü ufukta. Duş almak adına motoru kapatıp babasının ardından yürüyüp eve girmiş, çekinerek baktığı salonda annesi dışında kimseyi görmediği için derin bir nefes almıştı. Saat epey geç olmuştu zaten ancak gelenin işi belli olmuyordu. Misafirlere yakalanmak bu yorgunluğun üzerine kati suretle çekemeyeceği bir şeydi.

"Hoş geldiniz." demişti annesi oturduğu yerden kalkarken. Babası sessiz bir karşılık verip banyoya yönelirken Mustafa da odasına girmek için yönünü çevirmişti ki annesinin sesini duydu tekrar. "Mustafa, annem gelsene bir yanıma."

Önce omzunun üzerinden bakmış ardından başıyla onaylayıp geri girmişti az evvel çıktığı salona. Üzerindeki toz toprağı koltuklara bulaştırmak istemeyerek ayakta dikilip annesine bakmıştı. Münevver hanım dikkatle incelediği telefonuna bir süre daha bakıp oğluna uzatmış, "Oğlum güncelleme falan diyor yine, bir bakıver." demişti. Mustafa annesinin haline gülümseyip telefonla ilgilenmeye başlarken annesinin bakışlarını ağırca hissediyordu.

"Asiye görmüş geçen gün seni. Yasin'in orada." Asiye hanım, Yasinlerin komşusuydu. Mustafa'nın pek tabii bu münasebetten haberi yoktu. Zira ne ara kadının onu Yasinlere giderken gördüğünü de ne ara gelip bunu annesine söylediğini de anlamamıştı. Burada bazı şeyler hızlı gelişiyordu. "Yemeğe mi gittin?"

Annesinin ses tonunu usulca saran o tanıdık tını Mustafa'nın olduğu yerde kıpırdanmasına sebebiyet verdi. "Aynen, davet etmişlerdi ben de gittim." Bu konuda açıklama yapmak bile hoşuna gitmiyordu. Bir yaştan sonra aileye yapılan her açıklama insanın gururuna dokunabiliyordu. Hele ki Mustafa gibi otuzuna merdiven dayamış bir gence işkenceden farksızdı.

Çocuksun senWhere stories live. Discover now