XII

438 24 0
                                    

TİNE BİR MEKTUP 

 Fitnat Hanım, kendisinden çok Talat Bey'e acıyordu. Tal'at Bey'i düşündükçe:

 — Ah, zavallı çocuk! Ben onu sevdiğim gibi, o da beni öyle seviyor! Evet, seviyor. Hiç şüphem yok ki seviyor. Beni ifrat (1) derecede sevmese, öyle melek gibi bir adam, kız kıyafetine girmek gibi hud'alar, desiseler (2) düşünür mü? Ah! Zavallı hastadır da! Kim bilir iyileşti mi, fenalaştı mı? Ah! Geçenlerde kendisine mektup yazdım! Ah, o mektup ne ümitler vermiş! Fakat, heyhat! (3) O ümitler bir rüya gibi geldi geçti! Ah, ah! Yine me'yüsiyet (4) pençesine düştük! Ah felek, felek! Bizi ne vakte kadar tazyik edeceksin! (5) Biz ne kabahat ettik!

(1) Aşın,(2) Hileler,(3) Ne yazık, (4) Umutsuzluk,(5) Baskı alımda tutacaksın.

 Ah babam! Babam bana iyilik yapmak niyetiyle beni mezara teslim edecek! Beni neyse, kendi kızıyım; fakat o zavallı çocukcağız! Çünkü, korkarım ki o da, benden soma, yaşamayacak! Ah zavallı Tal'at, sen hâlâ rahattasın! Evet, her ne kadar ki hastasın, lâkin gönlün şaddır. (1) Bir ümidin vardır. Ya ben? Ömrümden me'yûs! (2) Ömrümden mi dedim? Ömrüm ne olacak? Dünyada en ziyâde sevdiğim... adamdan me'yûs! Ah, ömrümü onun visaline (3) fedâ ederdim; lâkin ömür olmadıkça visal olamaz... Fakat beş günlük bir visale yirmi senelik ömrümü fedâ ederim... Lâkin, heyhat, heyhat! Ömür tükendi! Visale ümit yok! Of, of! diyerek gözyaşları döküyordu.

 Bir gün, Fitnat Hanım, Serfiraz ile birlikte oturmuş, Ali Bey dışarı çıkmıştı. Fitnat Hanım Serfirâz'a dedi ki:

— Nakış ustası Emine Kadın galiba buraya geliyor bâzen? — Evet, gelir; bana nakış gösterir. Fakat bu hafta gelmedi. Bugün yarın belki gelir. — Hemşirem, bana bir hokka.(4) kalem, bir az kâğıt bulabilir misiniz? — Baş üstüne efendim, bulayım.


(1) Neşelidir, (2) Umutsuz, (3) Kavuşmasına, (4) İçine mürekkep konan küçük kap.

 Fitnat Hanım ne yazacaktı? Elbet de Tal'at Bey'e bir mektup... Serfiraz hokkayı, kalemi, kâğıdı getirir. Fitnat Hanımbaşladı, şu mektubu yazdı:

«Talat'ım!

 Ah! Tal'at diyeceğim. Çünkü bu isimle alıştım artık. Şimdi bana Tal'at ismi Râgıbe isminden daha tatlı, daha munis (alışılmış) görünür...

 Tal'at'ım! Bu mektup... Ah bu mektup, o geçenlerde aldığın mektubun zıddıdır! O mektup size ne ümitler getirdi! Bu mektup ise, sizi me'yüs (umutsuz) edecek! Ah, ah! Tal'atim! Size verdiğim ümitlerin aslı çıkmadı! O ümitler kâzib (yalancı) imiş! Beni aldattılar. Beni aldatarak ecelin pençesine teslim ettiler! "Sayfiyeye (yazlığa) gidiyoruz!" diyerek, beni nikâh kıymış oldukları herifin evine getirdiler! Eve girmezden evvel işi anladım. Anladım ama, ne yapabilirdim? Ağladım sızladım, hattâ bayıldım bile... Az kaldı ölüyordum! Fakat kime ne? Emine Kadın...

 Ah, beni o kadar seven Emine Kadın! Beni bırakıp gitti! Tanımadığım, hiç görmemiş olduğum adamların arasında kaldım! Bir kızcağız bana acıyor, beni seviyor; benimle beraber oturuyor. O da olmasaydı, ne olacaktım! Bana Ali Bey'in haremi (eşi) derler! Gelin (diye) çağırırlar! Ah! Bu tâbirlere, (sözlere) bu isimlere ne kadar gönlüm sıkılıyor! Ne kadar fena tesir ediyor!

 Ben gelin değilim. Elhamdülillah (Allah'a şükür) kızım. Kızım ve kız öleceğim... Ben onun haremi değilim. Onun yüzünü bile görmemişim. Odama gelir. Lâkin, o odamda durdukça bana kâbus mu diyeyim... sara mı diyeyim... Öyle bir hâl gelir. Hiç bir vakit gözlerimi kaldırıp yüzüne bakmamışım. Lâkin o da ağlıyor. Hem odamda iken, hem odasına gittikten sonra dâima ağlıyor, diyorlar! Demek olur ki, o da beni sevdi! İşte beni me'yüs eden asıl burasıdır. Çünkü, böyle olduğu hâlde, yakamı kolay bırakmayacaktır!  Ah! Tal'at'ım ah! Nerede o kurduğumuz hülyalar! Nerede o görüştüğümüz günler! Lâkin, ah! O vakit birbirimizi bilmeyerek görüşürdük! Bir mechûliyette,(bilinmezlikte) bir karanlıkta sevişirdik... Birbirimizi tanıyalı bir defa görüşemedik! Tal'at'ım, belki daha keyifsizsiniz, belki daha kesb-i afiyet etmediniz.(sağlığınıza kavuşmadınız)  Böyle acı acı sözlerle sizi rahatsız etmeyeyim. Bu dünyanın işleri böyle gelir geçer... Tal'at'ım, ben böyle yaşayamam... Gece gündüz biz düziyde ağlıyorum... Buraya geleli, bir haftadır da bir kere gözlerimi kaldırıp etrafa bakmadım. Nerede olduğumu bilmem! Yemek ağzıma koymadım! Bir saat uyumadım! Ben kederden ve yemeksizlikten, uykusuzluktan öleceğim! Öleceğim ama, bir daha seni görmeden canım çıkmaz! Ah! Bir daha seni görsem! 

Taaşşuk-ı Talat ve FitnatWhere stories live. Discover now