ikinci,purlina.

368 20 13
                                    

Oh,sonunda yağmur yağmaya başladı.

Deniz kenarında ıslak,kahverengi bir bankta oturuyorum bir elimde içine yağmur damlaları girmiş, henüz bir iki yudum aldığım, soğumak üzere olan çayım var diğer elimle ise yanımdaki beyaz tüylü - ismini şuan purlina koyduğum- kedinin yağmurdan ürpermiş bedenini okşuyorum.

Biraz ileride ki büfeden bir kutu süt ve bir paket mama aldığım kedi karnını doyururken omzumdaki pudra pembesi şalı üşümüş bedenine örttüm.

Ah küçük yavrucak sen benden de yalnızsın.

Uzun bir süre yağmurun altında o kediyle oturduk, yoldan delicesine koşarak geçen şemsiyesiz insanları, şemsiye satmaya çalışan yeşil montlu adamı, balık ekmeklerinin en lezzetlisi olduğunu iddia eden kır saçlı kadını, rüzgarın etkisiyle sallanan ince dallı ağacı izledim.

Bu bekleyişin ardıdan ne beni arayıp soran oldu ne de purlinayı.

Annesi,gelmedi.
Annem aramadı.

İkimiz başbaşa yalnızdık.

Onu alıp evime getirdim.
Küçük ama sıcak,ağaçtan bir ev.
Bir çizgi film açtım ve çayın demlenmesini bekliyorum..
Purlina çoktan uyudu.

Evet çizgi film izliyorum çünkü bunu küçükken yapamadım

*

Purlina: İnciden yapılan iplik kadar değerli tüyler anlamına gelmektedir

saudade' drarry ✓Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt