Benim için en iyisi sensin.

6.4K 810 449
                                    

O, kadere hiçbir zaman inanmamıştı. Hayatın onu pervasızca yönlendirdiğini düşünmek ona göre cehennemin ta kendisiydi. Ve o ölmeden cehenneme girmek istemedi, sadece anı yaşamak istedi. İşte şimdi olduğu gibi.

Buraya gelmek tamamen onun seçimiydi. Hiç kimseye bir açıklama bile yapmadan evinden çıkmış, daha önce adım dahi atmadığı sokaklardan geçerken ne yaptığını düşünmüştü. Neden buraya gelmek istediğini..

Onun için tek geçerli cevap o tatlı merakıydı. Daimi müşterilerinden birisi olan adamın attığı mesaj nedensizce içindeki merak tohumlarını yeşertmişti. Onunla konuşacağı önemli şey ne olabilirdi ki?

Adını bile basit bir magazin kanalından öğrendiği bu kişiyle paylaştıkları hiçbir şey yoktu. Aylarca masaj salonuna gelse bile aralarındaki iletişim bir elin parmağını geçmemişti. Fakat artık masaj salonuna gelmediği için eski patronundan numarasını isteyecek kadar yakın gibi davranmıştı ya işte bu gerçekten anlaşılmazdı.

Önündeki buzu gittikçe eriyen limonatasından büyük bir yudum aldı. Lee Minho'ya geleceğini yazdığında ona sadece bir hotelin konumunu göndermişti. Belirtilen adresi sora sora bulan Jisung, saatlerdir beklemesine rağmen hala daha kimsenin gelmemesi yüzünden sinirlerinin yıprandığını hissediyordu.

Bekletilmekten nefret ederdi ve onun kendisini bu şekilde bekletebileceğini düşünmesi bakışlarını düşürdü. Zenginler her zaman böyledir Jisung, diyen iç sesini görmezden gelip saçlarını dağıtmıştı.

Özenli makyajı bozulmaya yüz tuttuğu için çantasının küçük gözündeki kırmızı ruju çıkardı. Dudaklarının üzerine hafifçe sürdüğü ruj atan rengini birazda olsa yerine getirirken el aynasında gördüğü başka bir yansımayla birlikte elindekileri hızla indirmişti.

"Beklettiğim için çok özür dilerim. Son anda bir toplantıya girmem gerekti."

Yaşadığı heyecanı ince ellerine yansıdığında başını iki yana salladı. Şu an gerçekten ne olduğunu bilmiyordu ama bir aptal gibi davrandığından emindi. Ellerini birbirine kenetlerken bacaklarının üzerinde olan gözlerini hafifçe kaldırmış, kendisini tepkisizce süzen Minho'nun gözlerinin içine bakmıştı.

"Sorun değil."

"Hiçbir şey yemiyor musun?"

"Aç değilim. Siz bana bakmayın ve açsanız bir şeyler yiyin lütfen."

Bunu en kibar şekilde söylemesinin ardından masanın önünde birleştirdiği ellerini çenesinin altına yerleştirip yine o cüretkar gülümsemesini sunmuştu. Bu görüntüyle birlikte Jisung'un sinirleri daha da bozuldu. Onun tamamen kusursuz bir görüntü sunması diğerlerine haksızlıktı.

Gün batımının hafif turunculuğu kumral saçlarını altındanmış gibi boyadı. Keskin yüz hatlarına vuran ışık, uzun kirpiklerini gölgelendirirken dolgun kırmızı dudaklarındaki kıvrımın içindeki hassas noktalara bir şey yaptığını hissetmişti. Çenesinin altındaki uzun parmakları süsleyen gümüş yüzükler başkasında olsa absürt görünebilirdi ama oradaki yeri doğruydu. Onunla bütünleşen takım elbisenin ütüsü hiç bozulmamış boynundaki sıkı kravatının yeri milim oynamamıştı.

Jisung bir an için kravatını kimin bağladığını düşündüğünde aklına gelen kızların görüntüsüyle hafifçe güldü. Çevresinde bunu yapabilmek adına yanıp kavrulan bir sürü kadın olduğuna neredeyse emindi. Bu yüzden bunun hakkında düşünmesi ona göre fazlasıyla saçmaydı. Gerçekliğine emin olamadığı rüyadan hızla uyanırken oturuşunu dikleştirdi.

"Beni buraya neden çağırdınız? Önemli bir şey konuşacağınızı söylemiştiniz."

Şık görünümlü bir garsonun önüne koyduğu kahvesinden ufak bir yudum alıp hafifçe kıstığı gözlerini üzerinde gezdirdi. İnce gülümsemesi yüzüne yerleşirken Jisung'un kaşları biraz daha çatılmıştı.

masör, minsungOn viuen les histories. Descobreix ara