Bölüm 50 - Part 3

Start from the beginning
                                    

"Bu konuşmayı prova ettin mi? Yoksa bölebilir miyiz?" dedi Teresa.

"Şu an bana saldırmanız akılcı değil. Gölgelerim sizi çevrelemiş durumdalar. " Blöf yapıyor olabilir miydi? Ondan başkasını görmüyordum. "Arkadaşlarını rahat bırakacağım, benimle gel." Bana doğru bir adım daha attığında geri çekildim. "Ben de bunu teşvik olmadan yapacaksın sanmıştım. Tamam o zaman. Biraz teşvik edeyim seni." Elini havaya kaldırınca nereden geldiğini anlamadığım buzdan bir spike omzuma saplanmıştı.

"Bunun beni ikna edeceğini düşünüyorsan-" dedim buzu omzumdan çekip çıkarırken. Ses çıkarmadan yapmak için efor sarf etmiştim.

"Peki. " dedi elimdeki buzdan yanında birkaç tane daha oluşurken. Bu sefer bize doğru- Hayır, Tom'a doğru geldiğini görünce onu yoldan ittim. Tom yere düştü, buz beni sıyırıp geçti.

Bir şey yapmam gerekiyordu. Değil mi? Bize yaklaşmasını önlemek için. Ayaklarının önündeki çimen alev alırken Aiden geriye sıçradı. "Tom iyi misin?" Tom yerden kalkarken sadece başını salladı. Alevler yayılarak aramızda bir bariyer oluşturdu. Gülümsüyordu. Niye gülümsüyordu. Buzlar birer bıçak gibi üzerimize yağmaya başladı. Ateş bariyeri biraz daha yükselttim. Ethan'a döndüm. "Blöf yapıyor olmalı. Kimseyi görmedik. "

"Ben de kimseyi hissetmiyorum. "

"Gitmeniz gerek." dedim Aiden'ın büyük bir su kütlesini ateşten bariyere çarptığını görünce. Ateşi sabit tutmak için tahmin ettiğimden fazla güç harcamam gerekiyordu.

"Seni tek başına bırakmayacağız!" dedi Teresa yanıma koşarken. Üzerindeki elbiseden bir parça yırtıp yaralı omzuma sarmaya başladı. "Aiden'ın açtığı yaralar iyileşmiyor unutma." dedi

Aiden saldırmıyordu neredeyse oturup kendimi teslim etmemi bekleyecekti. Amacı neydi? "Bizi oyalıyor. " dedim bir anda farkına vararak. "Tom onları buradan çıkarmalısın. "

"Nereye? Bizi buraya sen getirdin nerede olduğumuzu bile bilmiyorum! " dedi Tom üzerime atılmamak için bütün iradesini kullanırken. Ona bizi buraya getirenin Aiden olduğunu söylememin bir faydası olmayacağını fark edince duraksadım. "Şu manyakla ne tür bir oyun içindesin bilmiyorum ama-" Etrafımızda kapanmakta olan buzu görünce sustu. Benim Miles için yaptığım kafesin daha büyük versiyonuydu.

"Gidin!" diye bağırdım Ethan'ı iterken. Aiden bu yüzden oyalanıyordu. Kaçamayacağımız zaman teslim olacaktım. "Koşun!"

"Nereye?" diye bağırdı Christina panikle. Güzel soru, nereye? Kuzey. Aklıma gelen ilk şey buydu. Kuzey.

"Kuzeye!" dedim kuzeyin ne taraf olduğunu bilmezken. Duvar etrafımızda tamamen kapanmıştı. Christina yok ederse kaçabilirdik. Bu yeteneği hesaba katmamıştı. Güzel. Aiden'ın da bilmediği bir şeyler vardı demek ki. Christina çoktan duvara koşuyordu. Yakın olmalıydık geçmek için bir dakikamız vardı. Bir cısss sesiyle bariyerin söndüğünü gördüm. Aiden kendine oyun alanı yaratmıştı. Duvara doğru koşmaya başladık.

Christina buza dokununca buz görünmez oldu, ilk önce Teresa'nın karşıya geçtiğini gördüm. Ardından Tom ve Christina. Benden daha hızlılardı; antrenmanlılardı ve benim aksime kan kaybetmiyorlardı. Ethan biraz yavaşlasa da Aiden ne yaptığımızı çözmeden dışarı çıkması için ona işaret verdim. Ethan dışarı çıktığı anda bir şey beni olduğum yere mıhladı.

Aiden. Ethan tekrar bana doğru koşmaya başlasa da elimden çıkan rüzgarın onu geriye itmesini sağladım. Duvar birkaç saniye sonra yerine geldi. Aynı rüzgar hamlesini Aiden'a da yapmaya çalışsam da güçlü hava akımı onun olduğu yerde ikiye ayrılıyor ve onun saçını dağıtmak dışında bir şey yapmıyordu. Elinin tek bir hamlesiyle yanımdaki ağaca çarptım. Beni ayakta tutan tek şey onun telekinezi gücüydü bu noktada. Başım dönüyordu. Gözlerim odaklanmıyordu. Diğerlerinin buzun öbür tarafından bağırdıklarını duydum. Gitmeleri gerektiğini nasıl fark etmiyorlardı?

Atlantis'in Beş Kurucusu (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now